Alerji sorunu büyüyor

Alerjik hastalıklara yakalananların sayısında dikkat çekici bir artış var.

Burada da problem yaşam tarzımızda, özellikle de beslenmemizde yaşadığımız derin ve hızlı değişimle ilgili. Buna çevre kirlenmesini, soluduğumuz havada, içtiğimiz suda zararlı kimyasalların artmasını da eklememiz lazım.
Alerjik hastalıklara özellikle çocuklarda sık rastlanmaya başladığını biliyoruz. Geçen hafta görüştüğüm çocuk sağlığı uzmanı bir arkadaşım da bunu doğruladı, “Bizde de çocuk ve gençler arasında ciddi bir saman nezlesi, astım, egzama ve benzeri hastalıklara ilişkin patlama var” dedi. Benzer durumu yetişkinlerde biz de müşaade ediyoruz. Alerjik rinitten, atomik dermatite, ürtikerden (kurdeşen) bunun daha ağır şekli olan anjiyo ödeme, spastik bronşitten astıma kadar çeşitli alerjik problemlere yetişkinlerde de eskisinden sık rastlıyoruz.
Konunun özellikle işin uzmanı alerji hastalıkları hekimleri ve meslek kuruluşları tarafından acilen masaya yatırılması gerekiyor. Yoksa şişmanlık, hipertansiyon, diyabet ve kanserde olduğu gibi bu konuda da bir patlama yaşamamız yakındır!

ÖRTÜLÜ ALERJİYE DİKKAT?

Kısacası, alerji konusu zannedildiğinden daha önemli hale geldi. Sık sık karşılaştığımız bazı sağlık sorunlarının arkasında da aslında “örtülü alerji” sorunu var. Mesela tekrarlayıp duran ishaller, aşırı gaz sorunu, kronik yorgunluk hali, bir türlü düzelmeyen eklem, kas ağrıları, tekrarlayıp duran bağırsak spazmları, kronik baş ağrıları, kaşıntılar, farkına varılmamış bir alerji hikâyesinin işaretleri olabiliyor. Hatta bazı araştırmalara göre migren ataklarından birinin gözden kaçmış bir alerji sorunuyla ilgisi olabiliyor.
Bu tür alerjiler aslında daha da önemli. Çünkü birdenbire ortaya çıkan ve daha işin başında alerjik olduğu kabul edilen durumlarda alerjiye yol açan besin maddesini veya solunumla, suyla, cilt teması ile bedenimize giren çevresel zararlıyı bir şekilde bulabiliyorsunuz. Ama “örtülü alerji” hallerinde hem sorunun alerjiden kaynaklandığı düşünülmediği için hem de sorunlu alerjinin tespitinin zorluğu teşhisi ve tedavisinde başarı şansını ciddi ölçüde azaltıyor. Bu durumda teşhis koymak da ciddi ölçüde zorlaşıyor.

Ne yapmalı?

Eğer sizde de “örtülü alerji”nin olabileceğinden şüphe ediyorsanız, önerim öncelikle yiyip içtiklerinizi dikkatli gözden geçirmeniz ve sık tükettiğiniz yiyeceklere 3-4 hafta ara vermeniz olacaktır. Bunu yaparken özellikle alerjen olma ihtimali yüksek olan yiyecekleri terk etmeyi deneyin. Mesela yumurta, soyalı yiyecekler, glutenli gıdalar, süt ve süt ürünleri, muz, çikolata ve benzeri besinlerle işe başlayın. Eğer bu gıdaları bıraktıktan sonra sorunlarınızda belirgin bir gerileme olursa sorunlu besini tanımlayabilmek için bir alerji uzmanıyla temasa geçmenizi öneririm.
Alerjik sorunlardan kaçınmak için şu noktalar da faydalı olabilir... Katkılı gıdaları azaltın, rafine edilmiş, paketlenmiş besinlerden uzak durun. Probiyotiklerden zengin yoğurt, kefir ve benzeri yiyecekleri daha sık ve bol yiyin.
Aşırı un ve şeker tüketmeyi bırakın. D vitamini noksanlığınız varsa düzeltin. Omega-3 zengini yiyecekleri daha çok kazanmaya gayret edin. Daha temiz daha hijyenik yaşam şartları oluşturmaya gayret edin ve başta antibiyotikler olmak üzere hiçbir ilacı çok gerekli olmadıkça ve doktorunuz önermedikçe (vitamin hapları ve besin takviyeleri dahil) kullanmayın.
Ve şu noktayı da lütfen unutmayın: Bu konuda alerji konusu ile ilgilenen uzmanlar size daha doğru bilgiler verecekler ve daha iyi yardımcı olacaklardır.

Egzersiz yaparken hızınızı değiştirin

Eğer her gün aynı hızda ve yoğunlukta egzersiz yaparsanız zamanla yağ kaybınız azalır. Hele birde bunu hep aynı saatlerde tekrarlarsanız işiniz daha da zorlaşır. Eğer egzersiz ile düzenli vücut ağırlığı kaybetmek isterseniz yaptığınız egzersizin hızını, tipini, zamanını egzersizde kullandığınız kas gruplarını sık sık değiştirin. Yani egzersiz planınızı güzelce kaotik hale getirin.
Genleriniz atalarından kalan “avcı-toplayıcı” ilk insan mirası nedeniyle kaotik hareketlerden hoşlanıyor. Araştırmalar kaotik egzersizlerin sağladığı yüzde 5-10’luk bir kilo kaybının bile yağlanmayı yüzde 25-40 oranında azalttığını söylüyor.
Yazarın Tüm Yazıları