Paylaş
Sizi Brian Wansink’le tanıştırmak istiyorum. B. Wansink bir “beslenme psikoloğu”. Yani “yeme içmenin psikolojik yanları” ile ilgilenen uzman bir araştırmacı. B. Wansink’e göre bir insan yiyecekle ilgili günde ortalama 200’den fazla soru soruyor: “Kahvaltı yapmalı mı, yapmamalı mı? Pasta mı, çörek mi? Bir parçası mı, hepsi mi? Evde mutfakta mı, işe giderken arabada mı?” ve daha pek çok şey. Yani sorun beslenme araştırmasından çok “atıştırma bilimi” konusunda yoğunlaşmayı gerektiriyor.
Kilo sorunu çağın en büyük dertlerinden biri, belki de birincisi. Fazla yağlardan hem sağlık nedeniyle hem de kozmetik kaygılarla ve biraz da medya ve modanın dayatmasıyla her gün biraz daha fazla nefret ediyoruz. Diğer taraftan kaderin bir cilvesi sanki her geçen gün biraz daha yağlanıyoruz. Kilo sorununun arkasında diyelim ki genetik faktörlerin en fazla yüzde 20-30 rolü var. Buna yüzde 5-10 da hormonal ve metabolik sorunları, hastalıkları ekleyin. Eh bir yüzde 5-10 da ilaçtı, haptı, doğumdu, gebelikti, emzirmeydi, sigara bırakmaydı, alkol kullanmaydı, yani diğer faktörleri ekleyin. Yüzde 20’lik bir grubu da aktivite eksiklikleriyle doldurun. Geriye en az göremediğimiz bir yüzde 30’luk bölüm var. B. Wansink’e göre göremediklerimiz arasında ne kadar çok yediğimiz. Bay Wansink diyor ki: “Ne yediğimizi görebilseydik daha az yerdik.”
Kilo sorununa ilgi duyduğum son 20 yıldır işin psikolojisi ve sosyal boyutlarıyla ilgilenecek, kafa patlatacak, yorum getirecek ve tabii çözümler üretecek birini arıyordum. “Aradığım adamı buldum” derken söylemek istediğim de budur.
Wansink’e göre gereğinden fazla yiyoruz, bu nedenle de kilo sorununu bir türlü çözemiyoruz. Yani sorunun nedeni açlık duygusu falan değil. Farkında olmadığımız ama bilinçaltımızı ele geçiren tuzaklar ve çevresel faktörler çok ama çok önemli. Tuzaklar listesi mutfağımızın düzenini, gıda ambalajlarını, sofraya koyduğumuz tabakların boyutlarından ambiyans, ışıklandırma, müzik gibi ek faktörleri, yani daha pek çok şeyleri içine alıyor. İşte bu faktörler sonucu süpermarketlerden ürün satın alırken, restoranlarda yiyecek siparişi verirken ya da evde ne pişireceğimize, neyi ne zaman yiyeceğimize sadece biz değil, düşüncelerimiz ve onları yönlendiren “gizli ikna ediciler” karar veriyor. Yazar bu tuzakların farkına varıp gerekli önlemleri almamız halinde; kilo almadan ve vicdan azabı duymadan sevdiğimiz yiyecekleri yiyebileceğimizi, durmamız gereken noktada durarak daha sağlıklı ve formda kalabileceğimizi söylüyor.
B. Wansink diyor ki: “Yemeye düşkün olanlarımız için diyet yapmak neredeyse ölmekle eş anlamlıdır. Tüm yemekleri severim; son derece iyi olanlarından tuhaf olanlarına, rafine olanlarından büyük porsiyon olanlarına hepsini... Tıpkı tüm çocuklarını seven birer anne baba gibi...”
BU KİTABI OKUYUN
B. Wansink’in kitabı Kapital Kitapları dizisinde mükemmel bir Türkçe’yle yayınlandı: Brian Wansink/Bilinçli Beslenme /Kapital Kitapları/2006
Beslenme biliminin farklı boyutlarında baştan çıkarıcı gezintiler yaptıracağına inandığım bu kitabı herkese öneriyorum. Çünkü bu kitap yazarın cümleleriyle “diyette aşırılara kaçmakla ilgili değil, tam aksine suçluluk duymadan ve kilo almadan dilediğiniz her şeyi yiyebilmek için çevrenizi yeniden yapılandırmanızla ilgili. Beslenme hayatınızı eğlenceli ve bilinçli hale getirme üzerine yeniden yapılandırmakla ilgili. Yazar devam ediyor: “Yemek yaşamımızdaki en büyük zevklerdendir; uzlaşmamız gereken bir şey değildir. Yapmamız gereken çevremizi yaşam tarzımıza zıt düşecek şekilde değil, onunla uyum içinde yürütmektir.”
Onun da anlatmak istediği şey: Yaşasın Yemek.
Suni sancı: Ne zaman gerekir
Eğer bebeğin anne karnında kalması doğmasından daha riskli bir hal almışsa, doğum başlatılabilir. Amerikan doğum ve jinekoloji birliği (ACOG)’ne göre doğum şu tıbbi gerekçelerle başlatılabilir:
- Sular gelmiş, ama doğum ağrıları başlamamışsa
- Gebeliğin günü geçmişse
- Gebelik tansiyonu veya zehirlenmesi başlamışsa
- Bebeği etkileyecek sağlık problemleri yaşanıyorsa (örneğin diyabet)
- Rahimde enfeksiyon varsa
- Bebek çok yavaş büyüyor veya büyümesi durmuşsa
Bunlarla beraber bazı ülkelerde uygulandığı gibi, iri bebek oluşumunu önlemek veya doğumun planlı yapılması istendiğinde (örneğin gebe hastaneden çok uzakta oturuyorsa) suni sancı ile doğuma gidilmek istenebilir, ancak bunu planlarken anne ve bebeğin karşılaşabileceği riskler çok iyi değerlendirilmelidir.
Tiroid hastalığının temel belirtileri
Özellikle tiroid tembelliği çok yavaş ve sınırlı belirtilerle seyrettiği için çoğu zaman gözden kaçabiliyor. Cilt kuruluğu, yorgunluk, yavaş yavaş artan kilolar, soğuğa karşı tahammülsüzlük, tekrarlayan kas ağrıları, durup dururken ortaya çıkan kolesterol yükselmesi, trigliserid artması, saç dökülmeleri, incelmeleri, kırılmaları, periyot düzensizlikleri, her gün biraz daha derinleşen sabah mahmurlukları, uykuyu alamama halleri sessiz ve derinden giden bir tiroid tembelliğini işaretleri olabilir aklınızda olsun.
Enerji içecekleri bir işe yarıyor mu
Satışları son yıllarda hızla artan içecek ürünlerinden biri de enerji içecekleridir. Bu durumun birçok nedeni var. Yorgunluk ve nedenlerini birkaç kez yazdık, bir ara tekrar gözden geçiririz. Enerji içeceklerine gelince... Bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmalardan hiçbiri bu içeceklerin faydalı olduğuna dair bilgi kazandırmadı. Bununla birlikte özellikle taorin ve guarana gibi doğal maddeleri içeren enerji içecekleri müthiş bir ilgi görüyor.
Bizim önerimiz kafeinli enerji içeceklerinden, özellikle yüksek dozda kafein içerenlerden uzak durmanızdır. Taorin, guarana, aspartik asit, magnezyum vb masum maddeleri içerenleri abartmamak koşuluyla tüketebilirsiniz. Kesinlikle dikkat etmeniz gereken nokta bu içecekleri alkolle birlikte kullanmamanızdır. Eğer daha çok alkol tüketmek amacıyla bu içeceklerden faydalanmakta ısrar ederseniz sağlığınız gerçekten havaya uçabilir!
Paylaş