Paylaş
Çünkü başta kilo sorunları, kalp problemleri, şeker, kolesterol, tansiyon yükselmeleri olmak üzere pek çok sağlık sorunu tam da bu virajı dönünce başlıyor. Aslında kırklı yaşlara “merhaba” diyen herkesin daha dikkatli olması, erken uyarı sistemlerini açık tutup sağlığı ile ilgili işaretleri iyi değerlendirmesinde fayda var.
Nedeni şu... 40 yaş ve sonrası bir taraftan çoluk çocuk, okul-öğretmen derdine düşerken, diğer taraftan meslekte yükselme, kazanma, güçlenme duygularının zirve yaptığı “zor yıllar”dır. Stresi, uykusuzluğu bol, yeme içme düzeni bozuk zamanlardır. Bu yaşlarda daha çok sigara içiyor, alkolle samimiyetimizi iyice arttırıyoruz. Vücudumuz yavaş yavaş yaşlanıp güçsüzleşirken, biz stres, sigara, kilo sorunları, uykusuzluk, alkol gibi yanlışlarla onun işini daha da zorlaştırıyoruz. Ayrıca genetik mirasımızda mevcut “kötü yazılar” en çok kırklı yaşlardan sonra filizlenmeye başlıyor.
NE YAPMALI?
Sorunları vaktinde saptayabilmek için kırk yaşına adım atan herkesin sağlık taramasından geçmesinde fayda var. Ben buna “kırk bin kilometre bakımı” diyorum. Bu taramaların sıradan bir “check-up” mantığını aşması, dikkatli bir kalp ve tansiyon değerlendirmesi içermesi, kan şekeri, kolesterol, trigliserid, HbA1c, ürik asit, karaciğer fonksiyon testleri, üre, kreatinin gibi böbrek fonksiyonu incelemeleri, tam idrar analizi, gaitada gizli kan araştırması ve mümkünse göz ve kulak muayenesini içine alması tavsiye ediliyor.
Özellikle genetik mirası kalp hastalıkları, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, inme, meme, prostat, kolon kanserleri, kilo problemi, gut hastalığı yönünden zengin olanların bazı testleri daha detaylı yaptırmalarında fayda var. Önemli bir nokta da şu: Bu kontrollerde özellikle kadınlarda tiroid bezinin, erkeklerde prostatın dikkatlice incelenmesi gerekiyor. Ayrıca her kadının jinekolojik kanserler ve meme yönünden değerlendirilmesi de önemli bir nokta olarak belirtiliyor. Benim önerim kırk yaşını geçen herkesin sağlıklarına her yıl bir birkaç saati ayırmayı ihmal etmemeleridir. Çünkü akıl sağlıklı bedeni, daha doğrusu sağlığın değerini sağlıklıyken maalesef idrak edemiyor.
Fazla tuz sağlığı bozuyor
Tuzlu yiyecekler en az şeker ve trans yağ yüklü besinler kadar tehlikelidir. Tadınızı veya tuzunuzu kaçırmak istemem ama maalesef bilimsel gerçek budur! Araştırmalar gösteriyor ki tuz tüketimi arttıkça hipertansiyona yakalanma riski yükseliyor. Fazla tuz tüketenlerde yalnızca hipertansiyona değil, kalp damar hastalıkları, kilo problemi ve osteoporoza ve bazı kanserlere daha sık rastlanıyor.
Besinlere tuz ilave etmek sağlık açısından gerekli bir zorunluluk değil. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu kadar sodyumu hiç tuz ilave etmesek bile yiyecek ve içeceklerle rahatlıkla kazanabiliyoruz. Gıdalara tuz ilavesinin temel nedeni yiyeceklerin lezzetlerini arttırmak. Maalesef fast food üreticilerinden gurme restoranlara kadar yiyecek üreticilerinin çoğu daha çok tuz kullanarak lezzet yaratma peşinde. Ayrıca “özellikle tuz eklenen” bazı yiyecekler de var. Bu yiyeceklere çok fazla tuz eklenmesinin nedeni sadece lezzet kaygısı değil, besini daha uzun saklayabilme isteği. Turşular, salamura besinler, tuzlanmış balıklar, tütsülenmiş yiyecekler, peynir, salam, sosis, et suyu tabletleri ve benzeri ürünler, zeytin, ketçap, hardal, soya sosu ve daha pek çok yiyecek işte bu nedenle birer tuz bombası gibidir.
Bazı ülkeler fazla tuzlu beslenme konusunda da önlemler almaya başladılar. ılk adımı yine New York belediyesi attı (Trans yağları yasaklayan, lokantalarda yiyecek menülerine yiyeceklerin kalorilerini de yazmayı zorunlu kılan ilk belediye de New York belediyesi olmuştu). Tuz kısıtlamasına aşçılar da gıda üreticileri de sıcak bakmıyor. Haksız sayılmazlar (!) ama bir kenara not edin: Çok değil, 5-10 yıl sonra trans yağ tüketimini yüzde 1 ile sınırlamayı zorunlu hale getiren “sağlıklı beslenme tutkunları” az tuzlu besinlere onları da razı edecekler. şundan hiç kuşkunuz olmasın: Bundan sonra besin etiketlerine sodyum içerikleri daha dikkatli yazılacak. Fast food üreticileri ve aşçılar yiyeceklerde daha az tuz kullanmak zorunda kalacaklar. Sağlığımızı düşünüyorlarsa bunu şimdiden yapmak zorundalar.
Gebelikte ilk 3 ayın önemi
Hamileliğin ilk üç ayı embryoda organ gelişiminin olduğu aylardır. Sonraki aylarda, gelişen organlarda büyüme başlar. Bu nedenle ilk üç ay içerisinde embryonun zararlı etkenlere maruz kalması organ bozukluklarına neden olabilir. ılaç kullanımları, besinlerdeki zararlı maddeler, röntgen ışınları ilk üç ay içinde fetusa daha çok zarar verebilirler. Son araştırmalarda ilerlemiş anne yaşı, yüksek hematokrit değerleri ve yüksek tansiyon, sigara gibi faktörlerin embryo gelişiminde ilk üç ay içinde yavaşlamaya sebep olduğu ve bu fetuslarda erken doğum ve düşük ağırlıklı bebek doğurma ihtimallerinde artışa sebep olduğu belirlenmiştir.
Sinirsel kolit stresle ilişkilidir
Halk arasında bilinen adıyla spastik kolon, yani huzursuz barsak sendromu, barsak alışkanlıklarında değişiklik, şişkinlik, gaz, kramp şeklinde karın ağrılarına yol açan ve sık görülen bir barsak hastalığıdır. Bazı kişilerde ishal bazı kişilerde de kabızlık olmasına rağmen bir grup hastada farklı zamanlarda her iki durum da görülebilir.
Huzursuz barsak sendromunun stres ile ilişkili olduğu düşünülür. Bu kişilerde yemek sonrası gelişen gaz, aşırı reaksiyona yol açar. Bazı yiyecekler ve ilaçlar bu kişilerdeki spazmları tetikleyebilir.
Uygun diyet ve egzersiz ile pek çok kişide semptomlar kontrol altına alınabilir. Huzursuz barsak sendromunun tedavisinde anti-depresanlar, kabızlık için laksatifler, ishal için dışkı kitlesini ve yoğunluğunu arttırmaya yönelik lifli gıdalar, spazm çözücü ilaçlar ve trankilizanlar kullanılabilir.
Paylaş