2005 sağlıklı yaşam yılı oldu

Geçtiğimiz yılın en önemli olayı -sağlıklı yaşam yönünden- kuş gribi olmalıdır. Neyse ki bu sorunu gereğinden fazla büyüttüğümüzü -geç kalmadan- fark ettik. Sağlık yönünden ve ekonomik açıdan fazla bir hasara uğramadan kapattık.

Geçtiğimiz yıla damgasını vuran olaylardan biri de kök hücre ile ilgili gelişmelerdi. Kök hücrelerin neredeyse ‘yedek dokular’ üretiminde bile kullanılabilme potansiyeli taşıması kalp hastalıkları, çeşitli doku ve organ kanserleri, parkinson, felç-inme, şeker hastalığı gibi sorunların çözümünde kök hücreye umut bağlanması 2005’in önemli gelişmelerinden biriydi. Kök hücrelerin tedavide kullanımı konusu önümüzdeki günlerde daha uzunca bir süre gündemde kalmaya devam edecektir. Hemen belirtelim! Koreli kök hücre uzmanının araştırmalarının palavra çıkması (!) sizi yanıltmasın, umutsuzluk aşılamasın. Kök hücre tedavisi, gelecekte tıbbın ulaşacağı noktaları belirleyen en önemli alandır.

OMEGA-3 DAMGASINI VURDU

Geçen yıl, kolesterol yüksekliğinin önemini kanıtlayan yeni pek çok araştırma yayınlandı. Balık yağının, içerdiği omega-3 yağ asitleri sayesinde kalp koruyucu etkilerine yönelik terreddütler ise tamamen ortadan kalktı. Balık yağının koroner kalp hastalıklarından koruduğu, kalp ritim bozukluklarına kalkan oluşturduğu daha iyi kavrandı. Amerikan Besin ve İlaç İdaresi, bitkisel olarak omega-3 zengini ceviz paketlerinin üzerine ‘kalp sağlığına yararlıdır’ cümlesinin yazılabilmesini bu nedenle onayladı.

Haftada 2-3 kez düzenli olarak balık tüketemeyenlerin, günde 1-2 gram balık yağı ya da 300-500 mg EPA+DHA karışımı almalarında fayda var. Omega-3’ün depresyonu engellediği, yaşlılık romatizması osteoartiriti hafiflettiği, belleği desteklediği, kilo artışı ile mücadeleyi kolaylaştırdığı dikkate alınırsa bu doğal desteğin 2006 ve sonrasında da prestijini artırarak devam ettireceğini söylemek kehanet olmaz.

OBEZİTE TEHLİKESİ SÜRÜYOR

Obezite sorunu 2005 yılında da gündemdeydi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bile salgın bir hastalık statüsüne yükselen bu problem ile mücadele koşulları bu yıl da uzun uzun tartışıldı. Gelinen nokta, önceki yıllardan pek farklı değil: Daha az kalori tüketimi ve daha aktif bir yaşam biçimi, obezitenin ana etkili ilaçları gibi görünüyor. Umut bağlanabilecek başka bir haber şimdilik yok.

ALZHEIMER’DA DEĞİŞEN ŞEYLER VAR

2005 yılında Alzheimer hastalığı, en çok konuşulan hastalıklar liginin üst sıralarında kalmaya devam etti. Statin grubu kolesterol düşürücü ilaçların ve kan homosistein düzeyini azaltmanın bu hastalıkla mücadelede etkili olduğunun anlaşılması önemliydi. Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların gerçekten etkili olup olmadıkları tartışılmaya başlandı. Düzenli beslenme alışkanlığı ve aktif bir hayatın, yoğun zihinsel faaliyetler, huzur ve mutluluğun, stresi azaltmanın ve olaylara olumlu yaklaşmanın, yeterli ve kaliteli uykunun bu hastalıkla mücadelede en az ilaçlar kadar etkili olduğu anlaşıldı.

STATİN Mİ, ASPİRİN Mİ?

Kolesterol düşürücü ilaçlar -statinler- bu yıl da çok konuşuldu. Yan etkilerinin biraz abartıldığı, uzman bir doktor-bilinçli bir hasta işbirliğinin yan etki olasılığını azalttığı belirlendi. Statinlerin sadece koroner kalp hastalığından değil Alzheimer hastalığından korunmada da yararlı olabilceğini gösteren araştırmalar yayınlandı. Statinler geleceğin aspirini olmaya aday ilaçlar haline geldi. Aspirin hálá yıldız oyuncular arasındaki yerini koruyor. Düşük doz aspirin kullanımının risk grubundaki hastalarda ciddi bir güvence olduğundan kuşku duyulmuyor.

YENİ İLAÇLAR: DOSTLUK VE HUZUR!

Bunlar 2005 yılında tıp gündemini meşgul eden onlarca konulardan bazıları. 2006 yılının gündeminin daha kalabalık olacağı görülüyor. 2006’da sağlıklı bir yaşam sürmek için neler yapılmalı, sorusunun yanıtını önümüzdeki hafta vermeye çalışacağım ama sağlıklı yaşamın iki olmazsa olmazını daha şimdiden not alabilirsiniz: İyi ve güvenilir dostlar ve sınırsız huzur! İyi dostların neden gerekli olduğunu Oğuzkan Bölükbaşı’nın şiirinde okuyabilirsiniz. Yeni yılınız kutlu, sağlığınız, keyifiniz ve huzurunuz bol olsun.

BİR ŞİİR

DOSTLARI OLMALI İNSANIN

Dostları olmalı insanın,

Aynen gemilerin limanları gibi.

Zaman zaman uğradığın, yükünü boşalttığın,

Dalgalar dininceye kadar beklediğin

koynunda.


Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,

Geri döneceğin günü bekleme umuduyla.

Bazen, rüzgara o açmalı yelkenini,

Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla,

Halatlarını çözmeli,

Seni çok ama çok özlemeli.


Dostları olmalı insanın;

Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.

Düşünmediklerini düşündüren,

Seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen,

Gerektiğinde senin için ateşi yutabilen,

Yolunu ışıtan ustan olmalı.

Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini,

Sana vermeli soğuk bir kış gününde

Üzerindeki tek gömleğini...

Oğuzkan Bölükbaşı

NASIL YAŞIYORLAR?

BİROL GÜVEN (TV Yapımcısı)

41 yaşındayım. 1.68 boyunda ve 78 kiloyum. Yemeği çok seviyorum. Mutlaka üç öğün yemek yiyorum. Ürik asidim olduğu için un, tuz, şeker kullanımına dikkat ediyorum. Şarküteri yiyecekleri yemiyorum. Kırmızı etten mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum. Ama pek başarılı olduğum söylenemez. Meyve yemiyorum. Sebzeyi seviyorum ve tüketiyorum. Alkol kullanmıyorum. Sigara hiç içmedim. Son zamanlarda puro içiyorum. Vitamin takviyesi almıyorum. Uykuya çok önem veriyorum. Günümün 8 saatini uykuya ayırıyorum. Son zamanlarda biraz ihmal etsem de genel olarak spor yapıyorum. Haftanın 2-3 günü, 40 dakikalık yürüyüş yapıyorum. Senaristlik çok stresli bir meslek. Normal çalışan bir insan, çıkarken işlerini iş yerinde bırakıyor. Ben eve gitsem de durmadan düşünüyorum. Bu da sağlığımı olumsuz yönde etkiliyor. Ailemde hipertansiyon var. Ürik asit hastasıyım. Hastalığımın gerektirdiği ilacı ve coraspirin kullanıyorum.

PROF. MÜFTÜOĞLU’NUN YORUMU

Sevgili Birol Güven’in yemek yemeyi sevdiğinden hiç kuşku yok. Önemli olanın yemek seçimlerini ve yediklerinin miktarını gözden geçirmesi olduğu anlaşılıyor. Sanıyorum temel sorun tükettiği gıda miktarının ve kalori miktarının fazla oluşunda. Yaptığı iş ve yaşadığı ortam dikkate alındığında uykusu iyi, alkolsüz ve sigarasız bir yaşam kurabilmesi alkışlanacak kadar önemli. Stres düzeyinin yüksek olduğunu düşünüyor, haklıdır. Sürekli yeni ve farklı bir şeyler üretme sancısı olan birinin, stres dürtüsü olmadan başarabilmesi mümkün değil. Sevgili Birol Güven’in stresi azaltmak yerine -az stres başarıyı da azaltır- iyi yönetmek yönünde beceri geliştirmesi gerekiyor. Ürik asit yüksekliği nedeni ile hayvansal besinleri (et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri) ciddi düzeyde azaltması, doktorunun önerdiği reçeteli ilacını -allopurinol- düzenli kullanması yeterlidir. Ailesinde hipertansiyon öyküsünün olması, kilo fazlalığı sorunu yaşaması ve hiperürisemili biri olması metabolik bir genetik sorunu olduğunu düşündürüyor. Bu sorunu çözmesi için en etkili anahtar fazla kilolarını vermesidir. Sevgili Birol Güven’e sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir yaşam diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları