OCEAN’S ELEVEN’ı izlemiştim, Ocean’s Twelve muhakkak görülmesi gereken bir film oldu birdenbire.
İlk filmdeki yıldızlar karmasına eklenen yeni yıldızlar, ilk filmdeki başarılı aksiyon ve insana adrenalin yüklemesi yapan sahneler hatrına görülmesi gereken bir film oldu Ocean’s Twelve.
Yeni film daha doğrusu yeni soygunlar Avrupa’da geçiyor. Avrupa’nın bütün polis birimlerini ayağa kaldıran, pek çok sanat eserini çalmış olan soylu hırsız ‘Gece Tilkisi’ ekibimize meydan okuyor ve aynı zamanda kumarhane sahibi Bennedict’e de tek tek yerlerini bildirerek 1. kuralı ihlal etmiş oluyor. Şimdi aynı eseri çalma yarışına giriyorlar ve ilk çalan en büyük hırsız olacak...
Şahsen böyle bir devam konusu bulunabilmişken ve kadroya katılan yeni yıldızlar gibi iddialı bir malzemen varken işin eğlence tarafının daha çok önemsenmesi hayal kırıklığına uğrattı beni. Eğlence dediğime bakıp daha ne olsun demeyin, zira ekip çekim sırasında kendisi öyle eğlenmiş ki bu filmde de ortaya çıkıyor. Julia Roberts’ın kısa bir süre Julia Roberts’ı oynaması ve Bruce Willis’in aktör kimliğiyle perdede karşımıza çıkması ilk etapta eğlendiriyor ama senaryo içinde pek de gerekli görmüyorsunuz.
İlk filmdeki gerilimi en iyi sağlayan unsur, soygunun büyük kısmını beraber yaşamamızdı, oysa bu filmde pek çoğunu daha sonra anlatılanları dinlerken, hızlı çekim izliyoruz; aksiyonun ilk filme oranla düşük olmasının bence en önemli sebebi bu olmuş. Ülkemizde tartışılan konulardan biri olan, tanınmış kadroyla sağlanan gişe başarısına en iyi örneği bu film verecek gibi görünüyor.
İkinci filmde de ortaya çıkıyor ki, büyük soygunları yapan başarılı çetemizi harekete geçiren, özellikle mekan seçiminde etken faktör kadınlar. İlk filmdeki Tess aşkı bu kez Isebal aşkı şeklinde karşımıza çıkıyor. Artık üçüncü filmde kimin uğruna neresi soyulacak göreceğiz bakalım.
Kadro hatırına, ilk filmin hatırına ve bu sefer daha uzun görünen Brad Pitt hatırına izlenecek ve umarım eğleneceğiniz bir film, çünkü kadro eğlenmiş.