Sevgisiz insanların hepsi elbette katil olmaz. Ama görmedikleri sevgiyi başkalarına da gösteremezler. Çünkü onların saplantısı insanların birbirlerine karşı acımasız olduğudur.
Hayatın Benim, bir psikopatın seri cinayetlerle, insanlardan öç almasını, daha doğrusunu söylemek gerekirse hayatını almasını anlatıyor.
Katil, çocukluğunda anne sevgisinden yoksun kalmış, çünkü anne onun ikizini daha çok sevmiş hep. Romanlarda, filmlerde kardeş tercihlerinin bu tür kötülüklere yol açması epey işlenmiş bir konu. Gerilimin temposunu ustaca ayarlamış yönetmen D.J.Caruso’nun, katil konusunda şaşırtmacaları çok başarılı, öyle bir an geliyor ki, herkes şüpheli durumunda oluyor. Gerçi kahramanlarımız da başkalarından şüpheleniyor, ben de doğrusu birkaç kişinin katil olabileceğini düşündüm.
FBI ajanı kadın detektif rolünde benim bu tür filmlerde favorim olan Angelina Jolie’yi elbette övmeliyim.
Ethan Hawke ile Kiefer Sutherland polisiyenin, gerilim filminin seyirciye yansıtılması gereken bütün ruh hallerini en üst derecede başarmışlar.
Ben özellikle bir aktrisin adını vermek istiyorum, seri katilin annesi rolündeki Gena Rowlands’ın olağanüstü etkileyici oyununa dikkatinizi çekerim.
Bu tür filmlerin bence en önemli özelliği, seyircinin kendini gerilime kaptırmasını sağlamaktır. Bunu yönetmen başarmış.
Hiç kuşkusuz polislerin çalışmasına karşılık, seri katillerdeki şeytani zekánın da iyi bir seyirci farkına varacaktır.
Gerilime tutkun olanların mutlaka seyretmesi gereken bir yapım.