HAYATA küsmüş, küstürülmüş, bu yüzden de insanlara ya korkuyla, ya intikam duygusuyla bakan, disiplinle sadizmin karıştırıldığı bir müdürün yönettiği, terk edilmiş çocuklar okulu.
Kaderlerinin değişmeyeceğine inanmışlar.
Duydukları iki kelime: etki-tepki. Yani aksiyon-reaksiyon.
Gündüz sınıfta, gece yatakhanede veya sık sık kapatıldıkları hücrede kulaklarında bu iki kelime çınlıyor:
Etki-tepki.
Biliyorlar ki, işledikleri her kabahat şiddetle cezalandırılır.
Müdür, onların sırtından para kazanan, mevkiinin yükselmesini bekleyen, orta sınıf bile olamamış, küçük burjuvadan daha küçük biri.
Bu okula, bir gün bir müzik öğretmeni tayin edilir. Bu öğretmen de hayatta kaybedenler arasında başı çeken birisi. Yalnız daha ilk günden çocukların yaramaz davranışlarıyla karşılaşmasına rağmen, sorunun onlarda olmadığını anlayabilecek seviyede birisi. Çocuklara şarkı söylemeyi öğretir, onlara insan olduklarını, bir şey yapacaklarını, başaracaklarını kanıtlar. Önceleri öğretmenlerini bezdirirler, ama o yılmaz, bıkmaz ve onlara şarkı söylemeyi öğretir.
Ses cinslerine göre onları görevlendirir, her biri bir parti okuyacak ses sanatçısı gibidir. Öğretmen kendi bestelerini onlara öğretir, basittir ama içinde sevgi, vardır. Aslında anlaşılıyor ki çocuklarla beraber öğretmen de mutlu olmaya başlar.
Okullarla ilgili birçok film görmüşsünüzdür. Fransız sineması, sıralarda eriyip giden çocuklarla ilgilenir. Filmin duygusal yönünü bir kenara bıraktığınızda, okullarda çocuklara yöneltilen şiddete dair kuvvetli bir eleştiri ortaya çıkıyor. Tıpkı 400 Darbe’de olduğu gibi.
İlk etapta Ölü Ozanlar Derneği’nin müzikli hali gibi gelebilir size, ama hayır. Her zaman bir öğretmen çıkar, çocuklara insan olduklarını öğretir ama sonunda hep kazanan olmaz.
Çünkü katı kurallar, insanların içindeki komplekslerin eseridir, onu yumuşatacak cesaret yoktur onlarda.
Koro, herkesin görmesi gereken bir film. Ana-babaların, öğretmenlerin, herkesin.