RAY, bir efsanenin yaşamını, ilk anından sonuna kadar ilmek ilmek işleyen ve her karesinde Ray Charles’ın hayatındaki ritmi bize hissettiren bir film.
Bir müzisyenin hayatı nasıl anlatılır, notalarla mı, nakaratlarla mı, enstrümanın tınılarıyla mı, yoksa sadece yaşadıklarıyla mı? Belki bir kısmı yeterli olacaktır ama bir dáhiye bunların hepsi belki daha fazlası gereklidir, çünkü onun yaşadıklarını hissetmek gerekir. Ray filmi, bir efsanenin, bir dehanın hayatının iyi hissedilerek perdeye aktarıldığını gösteriyor. Yönetmenin dönemi başarıyla yansıtan renk seçimi, Charles’ın hayatını en fazla etkileyen olaya geri dönüşlerdeki ustalığıyla yansıtması ve özellikle de Jamie Fox’un oyunu. Herkes filmden çok belki de bundan bahsetti. İnanın bundan sonra da fazlasıyla bahsedilecek, zira aktörlüğünden önce müzikle de uğraşan ve hatta bir de albümü olan Fox, şu ana kadar gördüğüm en iyi oyunculuklardan birisini sergilemiş. Başlarda bahsettiğim hissetmeyi en iyi yakalayan kişi belki de o olmuş. Ray Charles’ın kendisi de bunu ‘görmüş’ olacak ki çekimlerde ona güvendiğini açıkça söylemiş. Aldığı Oscar’ı fazlasıyla hak ediyor.
Ray’ın müziğini elbet bilirdik, ancak hayatının detaylarını tüm çıplaklığıyla ortaya konduğu bir film olmuş. Annesinin öğütleri onun bu dünyada güçlü olmasını sağlarken, uyuşturucu bağımlılığı gücünü yavaş yavaş almış, ama kulağıyla dünyayı, dehasıyla gerçekleri gören Ray’i yenememiş. Soul müziğiyle gospel (kilise) müziğini harmanladığı tarzı, tüm zamanların en hit parçaları arasında yer alan şarkıları, özellikle müziğinin ritmini tam anlamıyla perdeye aktarabilen bir film.
Sinema keyfinin fazlasıyla hissedileceği bu filmi kaçırmamalısınız, zira daha şimdiden klasik olma yolunda, hem yönetmeninin başarısı hem de Jamie Fox’un oyunculuğu ile.