Paylaş
Şimdilik bu yasakların aralık ayının ortasına kadar devam etmesi planlanıyor.
Yani öyle 1-2 haftalık bir yasak değil bu.
Yeni normale geçtiğimiz ilk günlerde de 22.00’de mekanlar kapanıyor ama neredeyse her gün türlü aksilikler yaşanıyordu.
Neydi bu aksilikler:
◊ Siz kepenkleri kapatın, biz içeride sessizce oturmaya devam edelimciler...
◊ Mekan çalışanlarına zorluklar çıkaran, işletmecilerin ceza yemesine neden olan müşteriler...
◊ “Abi bir 5 dakika daha be” diyen tipler...
Yine olacak... Ve belki de onlar yüzünden biz “oh be kurtulduk” diyemeyeceğiz daha uzunca bir süre.
O yüzden bu sefer daha dikkatli olmamız lazım.
Neden 22.00 sonrası biliyor musunuz?
Öyle yaratıcı kişiler var ki çevremizde, söylenip duruyorlar.
“Korona saat 22.00’den sonra mesaiye başlıyormuş ahahaha” diyorlar...
“Bu virüs müzik sesi açılınca mı geçiyormuş ya hahaha” diyorlar...
“Havuzlar, sinemalar zaten akşam 10’dan sonra açık değil ki puhahaha” diyorlar...
Saatlere takılmayın arkadaşlar, sizler hayatınızı eğlenmek, yemek içmek üzerine kurduğunuz için anlamanız biraz zor olabilir ama şöyle açıklayayım...
Tabii ki virüsün sabahı akşamı yok.
Burada amaç insan trafiğini en aza indirmek.
Bilinci artırıp vatandaşın evde kalmasını sağlamak.
“İşler kötüye gidiyor galiba, bugün ben çıkmayayım en iyisi” dedirttirmek.
Kim, saatler ilerledikçe mesafe kuralına dikkat ettiğimizi söyleyebilir?
Kim, müziğin sesi yükselince dip dibe gelmediğimizi iddia edebilir?
Kabul edelim, müziğin olmaması, mekanların erken kapatılması, bu kuralsız toplaşmanın önüne geçilmesinde büyük rol oynuyor.
“Sadece restoranlar ve kafelerden mi bulaşıyor Covid-19?” diyenler var.
Tabii ki sadece buralardan bulaşmıyor.
Ama bizler yemek yiyerek, müzik dinleyerek, sohbet ederek sosyalleşiyoruz.
Salgının yayılmasındaki en büyük etken de
temas.
O yüzden maalesef en çok bu sektör etkileniyor.
Tedbir deyince akla ilk bu sektör geliyor.
Fransa’da sadece işe ve sağlık kuruluşlarına gitmek için ya da köpeklerini gezdirmek için sokağa çıkabiliyor insanlar.
Almanya’da kafe ve restoranlar kapatıldı.
Belçika’nın birçok bölgesinde 22.00 ile 06.00 arası sokağa çıkma yasağı var. Kafe, bar ve restoranlar zaten kapalı.
Biz bazı önlemlerde geç bile kaldık.
O yüzden biraz sabredelim, az daha dişimizi sıkalım.
Şimdi ne yapacaklar?
Restoran ruhsatıyla gece kulübü gibi hizmet veren yerler...
Her hafta sonu bir mekanda dansöz oynatanlar... Cadılar Bayramı, Amerika’nın kurtuluşu, Trump’ın seçim zaferi gibi günleri sağda solda partileyerek kutlayanlar... Şimdi ne yapacak çok merak ediyorum...
Bir sor bakalım biz istiyor muyuz?
“Sizinle aynı ülkede nefes almak istemiyorum, cahil halk” demiş Murat Övüç.
Bir sor bakalım biz seninle aynı ülkede yaşamak istiyor muyuz?
Takipçileri sayesinde servet kazanan bir kişinin onu takip edenlere bu sözleri söylemesi çok garip değil mi?
Memnun değil madem, neden hesabını kapatmıyor?
Neden takipçilerini tek tek silmiyor?
Zaten Murat Övüç’ü tutan da yok.
Madem bu ülkede yaşamak istemiyor, bizler Türkiye sınırları dışına alkışlarla uğurlayabiliriz kendisini.
Hatta İzmir depremi sonrası Amerika’da doğum gününü kutlayan ve kameralara garip garip hareketler yapan Kerimcan Durmaz’ın yanına gitmesini de önerebiliriz.
Cabbar kadın
Ben İrem Derici gibi bir arkadaş istiyorum.
Sözünü esirgemeyen, her saat telefon açıp “Ya İrem...” ile başlayan cümleler kurabileceğim...
Özgüven sahibi, kendini çok ama çok iyi bilen...
Gazetecilere, “Ben kimseye ihtiyaç duymuyorum, cabbar bir kadınım, her şeyi tek başıma yaparım” diyen İrem Derici, Demet Akalın’ın “İnsan erkek gücüne ihtiyaç duyuyor” sözlerine gönderme yapmış.
Ben olayın Demet Akalın tarafında değilim ama alın işte mis gibi polemik...
İrem Derici gibi olmak mı?
Demet Akalın gibi olmak mı?
Paylaş