Paylaş
Bir toplumun nefreti hızlandırılmış şekilde nasıl kazanılır, en iyi örneği oldu.
Çok ağır eleştirdik...
Çünkü haklıydık.
Çünkü sağlığımız söz konusuydu ve bu hiç umursanmıyordu.
Ama hafta sonu, sadece 15 dakikada, Şevval Şahin’in eksileri silindi.
O 15 dakika sempati kazandırdı Türkiye güzeline.
Biz severiz ‘haksızlığa uğrayanın’ yanında olmayı.
Sahip çıkarız.
Biri çıksa da eleştirsek, hakaret etsek diye bekleyen tayfa, ellerini ovuşturarak geçti klavyenin başına.
Sosyal medya linç ekibinin aksine, benim programın sunucularına diyecek bir sözüm yok.
Program çok iyi gidiyor...
Format şahane...
Kızlar başarılı...
Ben olsam sormayacağım birçok soru vardı. Orası ayrı.
Ama Şevval Şahin; programın formatını biliyordun, gitmeyecektin...
Programın ortasında ayağa kalkıyorsan, geri oturmayacaktın...
İçinden geçenleri gözlerinden az çok anladık. “Pas” demek yerine, “Pes, bunlar nasıl sorular” diyecektin...
“Türklüğümü sorguladılar” diye açıklama yaptın, bunu stüdyoda söyleyecektin...
İşte o zaman işleri kısmen değil tamamen lehine çevirirdin.
Dün gazetemiz Hürriyet’e yaşanan bu olayla ilgili düşüncelerimi yazıp gönderdim.
“Üzüldüm Şevval adına” dedim. Gerçekten üzüldüm. Halen de üzgünüm.
Onun gözlerindeki tedirginlik canımı sıktı, konuşurken kelimelerin boğazında düğümlenmesi içimi acıttı.
“Ne yapmam lazım şu an” dercesine çırpınışları mideme kramplar soktu.
İnsan insanın kurdudur
Şevval Şahin’in, sevgilisi Yiğit Marcus Aral’ın etkisinde kaldığını düşünüyorum. Ne dediğini bilmeyen, ne iş yaptığını asla anlayamadığım bir adam var Şevval’in hayatında...
Şevval’in artık bunun farkına varıp sevgilisiyle ciddi bir konuşma yapma vakti geldi. Zarar veriyor Şevval’e bu ilişki çünkü.
Yiğit Bey sürekli herkesi kızdıracak açıklamalar yapmaya, hatta meydan okumaya devam ediyor.
“İnsan insanın kurdudur” çok anlamlı bir sözdür.
Eğer dikkat etmezse, başkalarına gerek kalmadan en yakınındaki yiyip bitirecek Şevval Şahin’i.
Uzaylılarda bu hafta
Şu fotoğrafı ilk gördüğümde başka
bir ülke sandım.
Oysa İstanbul Esenyurt’ta bulunan bir gece kulübüymüş.
Yabancı uyruklu vatandaşlar bir mekanı kapatıp eğlenmiş.
Ama ne eğlenme!
Nargile kafeler kapalı olduğu için mekana nargile getirmişler. Ama maskelerini unutmuşlar.
Sosyal mesafe olayı hiç akıllarına gelmemiş.
Tedbir zaten onların yaşam tarzına aykırı.
Olaylar başka bir gezegende geçiyormuşçasına seyrettim görüntüleri.
Bakın burada büyük bir sorun var.
Bu sorumsuzlar şu an aramızdalar.
Bir kafede, restoranda ya da toplu taşıma aracında onlarla yan yanayız.
Bu şekilde vaka artışının önüne geçilmesine imkan yok.
Sadece Esenyurt’ta değil, her hafta sonu olduğu gibi başka yerlerde de partiler vardı.
Ataşehir ve Beşiktaş’taki benzer görüntüler sonrası ekipler korona partilerinin yapıldığı tüm mekanları mühürledi ve işletme sahiplerine para cezası verildi.
Haydi biraz da gülelim
Karşısındaki muhabiri azarlarcasına konuştuğu bir röportajını izledim Danla Bilic’in.
“Beni sevmeyen yooook” diye bağırmasıyla başladı sohbet.
“Hayatım anlatayım” diyerek küçümseyici bir üslupla devam etti.
Danla Bilic’in ne dediğinin zor anlaşıldığı o röportajda konu Enes Batur. Meğer Danla, Enes’i yıllardır reddediyor ama karşı taraf aşkından vazgeçmiyormuş.
Tabii Danla Bilic’in muhabire dönüp “Yalan mıyım” diye onay alma çabası da ayrıca ilginç...
Muhabir arkadaşımız ise yapmaması gereken bir şey yapıyor ve “Doğru doğru” diyerek onay veriyor.
Muhabirin onayı Bilic’e yetmemiş olacak ki, “Bir daha doğru de” diye feveran ediyor, sonra da “Burayı kesme ha” diyor.
Bu kibir
dolu konuşma, “Ben olsam
ben de
kendime âşık olurdum” cümlesiyle son buluyor.
Ahahahahahaha!
Acaba görebilecek miyiz bu insanlara kıymet verilmediği, mikrofon uzatılamadığı günleri...
Tamam eğleniyoruz, arada iyi de geliyor ama bu sosyal medya fenomenlerini örnek alan gençler var. İnanın tek endişem onlar.
Paylaş