O modacının kıyafetlerini giymeyin

Kendisi modacıymış.

Hatta birçok ünlü ismi de giydiriyormuş...

İddia şu ki, tatilde kiraladığı teknede gittikleri hiçbir koyu beğenmemiş.

Kaprisler, laf sokmalar, huysuzluklar derken kiraladığı teknenin sahiplerini darp etmiş.

Üstelik bir kadına uygulamış o şiddeti. Ben videoları izledim, bir teyze suratının halini gösteriyor ve “beni darp etti” diyor.

Kızı da o anları kaydedip olayı anlatıyor.

Böyle insanların kaprislerini bilirim, tanırım.

“Yapmazlar” diyemem o yüzden.

Zaten sonrasında da mektup gibi bir açıklama yapmış.

Klasikleşen cümleler kurup “Şiddetin her türlüsüne karşıyım, kavga ettik ama darp yok” demiş.

Jet hızıyla yapılan böyle uzun açıklamalara jet hızıyla inancım kaçıyor benim.

Bir de maalesef kendini azıcık ünlü sanan, birazcık takipçisi olan hemen “Siz kimsiniz” moduna giriveriyor.

Asıl soru şu olmalı: “Asıl siz kimsiniz?” 

Şimdi soruyorum...

Kadına şiddet iddiasıyla gündeme gelen bu şahsın kıyafetini giyen o ünlü isimler, o kadın sanatçılar, gerekli hassasiyeti gösterip bu modacı aklanana kadar durduracaklar mı onunla çalışmayı...

Doğrusu budur ama sanmam kimsenin böyle bir hamle yapacağını.

Koğuş film seti gibi

Ben anlamadım.

Koğuş mu yok ya da var fakat koğuşlarda yer mi yok?

Şimdi de Seçil Erzan’ın yanına Dilan Polat’ı koymuşlar.

Koğuş arkadaşı olmuş iki isim. Kimine göre hiç konuşmuyorlarmış kimilerine göreyse çok iyi arkadaş olmuşlar.

Çok garip hikayeler çıkacak bu işin sonunda...

En çok da Seçil Erzan’ı merak ediyorum.

Kadın hem Bahar ve Nihal Candan kardeşlere maruz kaldı hem de Dilan Polat’a...

6 aydır yatıyorsa içeride 6 yıl gibi gelmiştir bu süreç ona...

Yapmayın, hepimizin takımı bu

Bir haftadır Euro 2024 ile yatıp Euro 2024 ile kalkıyoruz.

Sevindik de üzüldük de...

Daha yolumuz var, inşallah sevinmeye devam edeceğiz.

Fakat öyle hassas bir durum yaşanıyor ki asla farkında değiliz.

Olan biten hem takıma hem bize zarar veriyor.

Biri çıkıyor “Fenerbahçeli oyuncu gol attı, yaşasın” diyor. Öbürü “Galatasaraylı oynarsa böyle olur” diyor.

Diğer taraftan “Beşiktaş düşmanlığı var takımda” deniyor.

Yahu, milli takım bu.

Forma yok orada, renk yok orada...

Her kafadan bu kadar ses çıktığı bir turnuva hatırlamıyorum ben.

Bir de Arda Güler durumu var tabii ki...

Tek ortak ses onun için çıkıyor ve ben o seslerin hepsinin altına imzamı atıyorum.

O çocuğun psikolojisiyle, moral motivasyonuyla, kariyeriyle oynamaya kimsenin hakkı yok.

Hepimiz gördük sahadayken neler yapabildiğini, karşı tarafı nasıl rahatsız ettiğini.

O yüzden birileri karışıyorsa dışarıdan kadroya, birileri telkinlerde bulunuyorsa teknik direktöre ve ekibe, lütfen bırakınız, vazgeçiniz...

Bırakınız ki ‘bizim çocuklar’ kendilerini göstersin tüm dünyaya.

Yoksa resmen dilimizle yiyip bitireceğiz canım takımı...

Başladı flaşlı eğlence sezonu

Yine başladı eğlenceli yaz sezonu...

Yine görgüsüzlerin, sosyal medya bağımlıların akşamlarını, gecelerini seyretmeye başladık.

Bayramda çok sık karşılaştım.

Bir ünlü mekana gidiyor, eğleniyor ya da DJ kabinine geçiyor.

Karşısında bir sürü insan cep telefonuyla onu çekiyor.

Flaş mühim!

Telefonun flaşları mutlaka açık oluyor!

Ya kusura bakmayın ama ben böyle rezillik, böyle eğlenmeyi bilmemezlik görmedim.

Ama bunun önüne geçmenin de bir yolu yok.

Ünlü sevici müşteriyle, sadece keyif almaya gelen müşteriyi kapıda ayırt edemezsin ki...