Paylaş
Sebebi de Martı şirketinin ‘araç paylaşımı’ ile ilgili başlattığı bir hareket.
Ücretsiz bir hareket üstelik. Aynı yöne gidenlerin tek araçla seyahat etmesini sağlayan bir platformu hayata geçirdi Öktem ve ekibi.
E iyi de bu hem trafiği rahatlatır, hem çevreyi daha az kirletir hem de zamandan tasarruf ettirir...
Eyüp Aksu da “Bunlar korsan, bunun önüne geçeceğiz, global korsana nasıl son verdiysek buna da vereceğiz” dedi.
Yetmemiş, arka plandan da işler çevirip tehdit etmiş, adamlarını göndermiş Öktem’in ofisine...
Google’a Eyüp Aksu yazınca neler çıkıyor bir bak diyeceğim ama umursamayacaksın.
Birileri çıkıp seni o koltuktan indirene kadar ne olduğunun asla farkına varmayacak ama o koltuğu kaybedince hayatının şokunu yaşayacaksın.
Sana ne...
İnsanlar araçta bir kişi mi seyahat etmiş, beş kişi mi ne yapacaksın...
Taksi bulabiliyor mu millet...
Bırakalım da aynı araçta seyahat etsin...
Kaldı ki bir teknoloji şirketini, üstelik Türkiye’nin adını yurtdışında duyuran bir şirketi hedef göstermek de ne demek...
Siz ‘Indrive’ denen, açık açık taksiciyle pazarlık yaptıran o sisteme “korsan” demeyip buna mı korsan diyorsun?
Sırf meraktan bir kez daha denedim ‘Indrive’ denen pazarlık sistemini.
Yine 80 liralık bir mesafe girdim sisteme.
Tam 12 taksici teklif verdi.
Biri 180 lira istedi, biri 240, diğeri 300...
Bu mu?
Bunu mu istiyoruz...
Böyle mi olsun...
“Bu iş çözülene kadar mücadelemi sürdüreceğim” demiş Oğuz Alper Öktem.
Ben de bu iş çözülene kadar bıkmadan usanmadan yazmaya devam edeceğim.
Öyle bir ruh hali ki
◊ Bülent Ersoy’un sahnede göğsü açılmış. Aradan da zaman geçmiş üstelik.
Eski haber bu. Ama birileri almış bu görüntüyü, zoom’lamış, filtrelemiş, sosyal medyada paylaşmış. Sonrası mı?
Sonrası yapılan pis yorumlar, Bülent Hanım’la dalga geçmeler falan. Hiç bu haberi yapanlarla dalga geçmek aklına gelmemiş kimsenin. Çok net kötüsünüz kardeşim!
◊ Biri çıkmış ekrandan diyor ki, “Sosyal medya fenomeni Danla Bilic poposundaki protezi çıkardığı için sevgilisi tarafından terk edildi.”
“Böyle bir bilgiyi nereden aldın” diye de kimse sormuyor.
“Ne saçmalıyorsun amca!” diye bir kişi sırtına vurmuyor.
“Bu kadar mı gözünüz kör oldu?” diye kimse sarsmıyor.
Ama siz de besbelli çok acımasızsınız be kardeşim...
E ne bekliyordunuz?
Merve Boluğur ile eşinin ayrıldığını konuşuyorlar.
Hatta Merve imalı imalı şarkılar paylaşıyormuş.
Bakın işte “Biz dozu nasıl kaçırdık”a çok güzel bir örnektir bu.
Zaten pek inanılır bir ilişki değildi onlarınki.
Ama o inanmamışlığa inat çok güzel bir yuva da kurabilirlerdi.
Kuramayacaklar demek ki.
Peki biz nerede, nasıl kaçırdık ipin ucunu?
∆ Ayrılır ayrılmaz imalı mesajlar verdiğimiz için...
∆ Eski hikâyelerimize hakaretler ettiğimiz için...
∆ Beddua dolu şarkılarla karşı tarafa gönderme yaptığımız için...
∆ Yüzüğü bir sembol görüp, bile isteye yüzüksüz fotoğraflar verdiğimiz için...
∆ İlişkiyi, hatta evliliği bir konuşulma meselesine indirdiğimiz için...
Hep bunlar yüzünden kaçtı ipin ucu...
Hiç farkında değiller işleriyle güçleriyle değil de saçmalıklarıyla gündemde olduklarının.
Nerede kaldı insanlık?
Ben söyleyeyim size...
O iyi, o temiz insanlar o güzel atlara binip gittiler.
Gerçekten gittiler.
Tükendik mi?
Tükenmişlik sendromunu hayatımıza Meryem Uzerli soktu.
Halen sokakta ‘tükenmişlik sendromu’ desek, 100 kişiden 60’ı “Meryem Uzerli” der.
Hiç boş bir tabir değil bu.
Birçok kişi hayatının bir döneminde “Galiba tükenmişlik sendromu yaşıyorum” diye içinden geçirmiştir.
Şimdi de Esra Dermancıoğlu “Tükenmişlik sendromu yaşıyorum. Psikiyatrlardan yardım istiyorum” demiş.
Esra Hanım sıkmayın canınızı.
Çok beklenti, o beklentiyi karşılayamama hissi, az biraz ünlülük, bir ay öncekinden daha az iş yapmak, daha az konuşulmak...
Bunların hepsi şak diye “Tükenmişlik sendromu mu yaşıyorum acaba” sorusunu getiriyor akla. Oysa yaşamıyorsunuz.
Herkesin dönem dönem başına gelen ufak bir ruh hali sarsıntısı içindesiniz.
Kusurlarınız ve siz...
Dün Kelebek’te Cansu Topcu’nun röportajında Eylül Öztürk’ün açıklaması enteresandı.
“Ne kadar kusurum varsa hepsini yaptırdım” diyerek yaptırdığı estetikleri açıkladı.
Kadınlar düşüyor bu tuzağa genellikle.
Oysa bilmiyorlar ki onlar “kusur” olarak gördükleri yanlarıyla da güzeller.
Estetiğe karşı değiliz ama baskı yüzünden estetiğe karşıyız.
Haydi gelin kendimizi kusurlarımızla sevmeyi, bizi yanında isteyenlerin böyle kabul etmesi gerektiğini kabullenelim önce. Estetikmiş, ufak tefek düzeltmelermiş, botoksmuş, dolguymuş onları sonra düşünürüz...
Paylaş