Paylaş
Dijital medyanın etkilerini anlamadan önce reality şov ile diziler arasındaki ilişkilere bakmamız gerekiyor. Eylül 2014’te, yine Hürriyet Web’de yayımlanan, TV8’in yayın anlayışını değerlendirdiğim yazıda, reality şovlar ile diziler arasındaki farka dikkat çekmiştim. Dizilerin izleyenlere hayal kurdurabildiği için, masal gibi anlatılarıyla, sıradan, sokaktan gelen insanlarla şekillenen reality şovlardan daha güçlü bir konumda olduğunu, Türkiye TV izleyicisinin asıl aşkının Yeşilçam sineması ve onun izleğinde gelişen diziler olduğunu belirtmiş, yine de TV8’in birincilik iddiasının önemini de özellikle vurgulamıştım. Nitekim, Survivor’un başarısıyla TV8, geçen ay bir numaraya yükseldi. Peki, bunu nasıl açıklayacağız? Hani, Türkiye izleyicisi dizilere meftundu?
Dizilerle sinema ilişkisi kadar, reality şovlarla diziler arasındaki ilişki de çok önemlidir. Akademik literatür, Türkiye’de de gözlemlediğimiz bir olguya, dizilerle sinema arasındaki yakınlaşmadan özellikle söz ederken iki tür dizi tarifi yapar. Ne yazık ki, Türkçe’de pek anlam ifade etmeyen (“ardışık” / “ardarda”) farkını açıklamaya çalışayım. Ana karakterler ve anlatı aynı da olsa, her bölümü “bağımsız” olarak da izlenebilen dizilere “series” (“ardışık”) denirken; bir sinema filmi gibi başlayan, zamanla olayların dallanıp budaklandığı, yeni karakterlerin devreye girdiği, bir sinema senaryosu mantığıyla devam eden dizilere “serial” (“ardarda”, tefrika edilen) denir. Dünyadaki trend “ardışık”tan “ardarda”ya doğru evrilirken, bizdeki diziler en başından beri “ardarda” olarak, yani bir sinema filmine benzer bir mantıkta kurgulandı. Şu anda ekranda gösterilen ve iyi reyting alan dizilerden sadece Arka Sokaklar için “ardışık” denebilir (eskilerden, Çocuklar Duymasın ya da Avrupa Yakası gibi durum komedileri de benzer özelliklere sahipti), diğerleri mantıksal olarak “ardarda” kategorisinde yer alıyor.
İyi de, Survivor bir “yarışma” ile dizilerin ne alakası var? Survivor All Star, bir başka açıdan bakarsanız, “dizileştiği” için, daha açık yazalım, bir “ardışık” diziye dönüştüğü için çok seviliyor ve izleniyor. Dizi hikayelerinin taşıyıcıları karakterlerdir ve dizi başlar başlamaz onlarla tanışır ve yaşamaya başlarız. İyi bir reality şovun olmazsa olmazı ise, sıradan, ekran başındaki izleyicilerin kolaylıkla özdeşleşebileceği insanları ekranda izlenebilir “karakterlere” dönüştürmektir. Böylece, gerçeklik ile kurmaca arasında bir yerde iki dünyalı bir “karakter” oluşmaya başlar. Gerçek hayattan geldiği için halen “hakikidir”, kendimizle özdeşleştirebiliriz, öte yandan, bizim onayladığımız ya da onaylamadığımız davranışlar sergilediği andan itibaren de bir dizi karakterine dönüşür, ondan “hayallerimizde” kurduğumuz davranışları beklemeye başlarız. Zaten dizilerde de zamanla bazı karakterler öne çıkar, bizim adımıza ya da aleyhimize konuşan ve davranan “kahramanlara” dönüşür.
Biraz daha somut konuşalım. Bu Survivor’un en önemli özelliği “All Star” olduğundan, diğer bir deyişle, yarışmacılarını daha önceki şovlardan devşirildiğinden, ekran başındakiler için hepsi de “ünlü” ve tanıdıktır. Üstelik, bu insanların bir kısmı, katıldıkları yarışmadan sonra ekranlardan yok olmamış, bazıları dizilerde rol almış, bazıları program sunmuş, bazıları ise magazin haberlerinde sürekli olarak varlığını sürdürmüştür. Öyle ki, onlardan söz edilirken, isimlerinin önüne şovun ismi kullanılarak haber yapılmış, örneğin “survivor hamide” şu dizide rol alıyor denmiştir. İdeal bir reality şov katılımcı profili zaten böyle olmalıdır. Gerçeklikten (hayattan) gelen, ekranda “dönüşen” (bir süreliğine de olsa, sıradanlıktan sıyrılan) ama asla bir dizi karakteri gibi kurmaca da olmayan, “hakikatleri” ile “hayalleri” arasında gidip gelen ekran karakterleri. Survivor All Star’ esas avantajı bu, izleyici ekrandakileri az çok tanıdığından, “karakterlere” aşina olduğundan, içlerinden bazılarını “yükselterek” (özdeşleşerek, destekleyerek) ya da “alçaltarak” (nefret öznesine çevirerek, ezikleyerek) her hafta ekranda gösterilen ardışık bir dizi akan bir hikayenin “kahramanlarına” dönüştürüyor.
İşte tam bu noktada sosyal medya da devreye giriyor ve hikaye ekrandan kolaylıkla başkalarının hayatlarına doğru evriliyor, dönüşüyor, katılımcılarıyla toplumun kılcallarında yeniden yazılıyor. Böylece hikaye, ortak yazılan, benzer ve farklı hayatlardan küçük parçalarla bezenen, sınırları süreli genişleyen bir başka üst-anlatıya dönüşüyor. Dijital medyanın esas gücü bu. Anlık, hislerin başat olduğu, çok hızlı paylaşılan ve tartışmaya açık metinler ve yorumlar birbiri ardına gelmeye başlıyor. Akademik literatürde “dijital-hikayeleştirme” dediğimiz bu durumun neticesi reality şovların başarısını ölçüyor zaten. Survivor All Star’ı, böyle bir bağlamda, örneğin sosyal medyadaki popüler sözlüklerden izlerseniz hikayenin “kahramanları” hemen beliriyor. Kimin “iyi”, kimin “kötü”, kimin “kurnaz”, kimin “ezik” olduğu yazılıyor, kimin hakettiği, kimin “ayar” yediği, kimin ne denli sinsi olduğu ya da olacağı tartışılıp duruyor.
Bir diziye dönüşüyor böylece yarışma, ama aynı anda “yarışma” da devam ediyor. Bir spor müsabakasından öte, “kahramanlar” arasındaki bir doğruluk-yanlışlık yarışmasına dönüşerek. Asla küçümsemek için yazmıyorum, Survivor All Star’ın başarısının sırrı daha önceden tanınan karakterle işe başlamasında ve bir dizi gibi de çalışabilmesinde saklı. İyi de, gelecek yıl ne olacak? Ekran başındakilerin tanımadığı “gönüllüler”i kahramana dönüştürmek pek de kolay olmayabilir.
Paylaş