Paylaş
“Nasıl olsa yeneriz” diyorum içimden.. Hafifçe keyifleniyorum…
“Yenemezsek hadise olur” diye düşünüyorum. Sonra “Aman hadise olmasın” diyerek o kötü düşünceleri kafamdan kovuyorum.
Elimde de kağıt kalem. Not alacağım ya..
Hava soğuk mu soğuk...
“Hem Ramazan da takıma ısınmıştır” diyerek oturuyorum ama takım benim ayakta durmama neden oluyor.
Geçen maçta Ramazan’ın yaptığı centilmenliği hatırlıyorum. Hani tribünlerde bir seyirci bayılmıştı o da oraya koşarak maçın durdurmuş ve taraftar da ambülansla hastaneye götürülmüştü. Her şey galibiyet değildi. Sporun içinde “insanlık, barış, kardeşlik, centilmenlik” gibi duygular olmalıydı.
Büyük Önder “Ben sporcunun Zeki Çevik ve Ahlaklısını” severim cümlesini düşünürken, maçın 20.30. dakikasında sağlam geliyorlar. Ve gol.. Kamera Yılmaz Vural’ı gösteriyor. Sevinç gösterisine izin vermiyor Yılmaz Hoca.. Belli ki maçın sonucuna konsantre olmuş. Sevinmiyor. Maçı istiyor. Eliyle oyuncularına devam işareti yapıyor.
Bu, beni yıllar önce Galatasaray’ın UEFA kupasına koştuğu yıllara götürüyor. GS Kupayı almadan önce bir İngiliz gazetesinde aynen şu yorum yapılıyordu:
“Kupaya Türk takımı çok daha yakın. Göreceksiniz onlar kupayı alacak. Çünkü, maça öyle bir konsantre çıkıyorlar, gol attıktan sonra bile doğru dürüst sevinmiyorlar. Bu, maç sonunda da böyle oluyor. Belli ki kendilerini kupayı kaldırmaya şartlamışlar”.. Bu yorum doğru çıkıyor ve GS o yıl kupayı alıyordu.
Evet, Yılmaz Hoca belli ki kendini bu maçın sonucuna kilitlemişti. Erkenden sevinmek istemiyordu.
24. dakika penaltı. Hop gol.. Etti 2.. Ben maçtan kopuyorum..
Düşünüyorum.. Her yanımızda hadise var.. Kalemizde hadise var.
Gol atamayan adamlarımızda hadise var..
Gol attırmamak gibi ön düşünceleri olacak defansta da hadise var ki gol yiyoruz.. Kulübemizde ise hadisenin ta kendisi var..
Dakikalar ilerliyor ama biz bir türlü ilerleyemiyoruz.. Bravo Ramazan diyorum. Bakıyorum Yılmaz Vural BJK atkısı takmış. Yüzü, müzip, mağrur ve gururlu.. Hafifçe gülüyor. Kaytan kaytan.. Yüzü “yok istemem ama yan cebime koyun” der gibi bakıyor.. Anlaşılan bu kulübede de hadise var.. Dakika 90, elini yumrukluyor Yılmaz hoca.. Kahramanı olduğu için hadisenin... Karşı tribünlere bakıyorum.. Bir başka hadisenin hadisesi de orada var.. Çarşı, tam ortadan boşaltmış tribünleri ve bu geceki olaylara hadise olmuş..
Islık sesleri arasında protestolar.
Nereye baksanız hadise var yani..
Yere bakıyorum hadise var, yukarı bakıyorum hadise var, sağa bakıyorum yine hadise, sola bakıyorum bir daha hadise var..
Sıkı durun ama bu maç bittiğinde henüz Başkan konuşmamıştı. Hangi başkan bizim Başkan. Ne diyor Başkan.. Biraz bekleyin..
Sıra geliyor Büyükşehir Belediye Maçı’na.. “Bu maçın telafisi yok, Yok olmazsa olmaz maç. ” daha ne manşetler atılıyor..
Ve maç başlıyor.. Hakem Kuddisi Müftüoğlu.. Sayfalar dolusu not alıyorum.. (Hiçbirinin yayınlamıyorum.) Bir hadise çıkacak diye endişeleniyorum. Top gidip geliyor hiç heyecan duymuyorum.. Maçın 18.50’si Beşiktaş bir parlıyor ve geliyorlar. İlk kez heyecan sarıyor bedenimi.. Birkaç saniyelik bi’şi bu.. Şarkıdaki gibi dalgalanıp da duruluyorum mecburen..
48.45’teki duvar pası gol.. İskender attı..
Dakikalar su gibi akıyor.
Yanındakine dönüp, “Ulan boyna geliyorlar” diyorum.. Boş boş bana bakıyor..
Dakika 78.39 Mustafa Hoca kulübeye saklanmış. Görüyorum..
79.55 yağmur çılgın gibi yağıyor.. Dudaklarımı büküyorum. Kalemi ve kağıtlarımı çantama koyuyorum.. Maçtan tamamen kopuyorum.. yerime oturuyorum.. Son düdük çalıyor. Mustafa’nın hızla sahayı terk etmesini izliyorum..
Pazartesi Başkan’ın açıklamaları okuyorum. Aynen şöyle diyor Başkan:
“Hocamız bugün kendisini düşünmüyor, ama yarın oynatır. Batuhan imam nikahı yapmış kimsenin haberi yok. Kaliteli futbolcu iyi zıplayan, gol atan değil, takım ruhu olandır. Takımın yüzde 60'ı yabancılardan oluşuyor. Onlar da bu konulardan çok etkileniyor. Batuhan'ı kiraya vermeyeceğim. Çünkü bunu ödül olarak görüyor. Para kazandığını düşünüyor. Takımda kalacak ve hocanın gözüne girerek oynayacak.”
Batuhan imam nikahı yapmış kimsenin haberi yok. Eğer kirayı verilirse Batuhan bunu “ödül” gibi görüyormuş.
Ee, başkan ne yapsın yani bu duruma..!!
Takım nedir takım.. Ya da takım ruhu.. Bir oyuncunun sağlından, özel hayatına ilgileneceksin. Kendin için oynadığın kadar takım için de oynayacaksın. Hoş biz taraftarlar önce takı için oyna deriz ya.. Tamam kendiniz için oynayın da.. Birazcık da takı için oynayın..
Batuhan kiraya verilirse bunu ödül olarak görüyormuş.. Para kazanma yolu olarak görüyormuş. Bu anlaşılıyor. Sizce böyle düşünen birinden Beşiktaş’a yarar gelir mi..? takım için değil de para kazanma için oynayacaksa..
Batuhan imim nikahı yapıyor, yani futbolcunuz evleniyor ama kimsenin haberi yok. Böyle bir takımın takım ruhu nasıl olur sizce..? Oysa takım ruhu, iyi günde, kötü günde bir olmak, beraber olmak değil midir? Futbolcunun gece hayatıyla ilgileneceksin, bir şey duydun mu gidip soracaksın. Yüzü asık gördün mü “Ne oldu” diye soracak, ilgileneceksin. İşte o zaman TAKIM olursun TAKIM RUHU taşırsın..
Teknik adamlık sadece taktik vermek midir..? Bence değildir..
Bu kimin suçudur veya kimin eksikliğidir sizce? Teknik kadronun değil mi? Futbolcularla kimse ilgilenmiyor mu?
Yoksa onlar da Türkiye gibi “Saldım çayıra Mevlam kayıra mıdır?”
Hadisenin özü budur.. Hadisenin kendisi de budur..
“Takım olmak” ve “Takım Ruhu” taşımaktır işin özü..
Başkanın Yıldırım Demirören’in bu sözleri, teknik kadronun büyük eksikliğinin ortaya çıkması bakımından çok önemlidir.. Başkan ne yapsın…!!
NOT:
Taraftar maça gide, bağırır çağırır.. Hatta küfürler eder.. Ne için?
Boşalmak için.. Stres atmak için.. Deşarj olmak için..
Biz de maça gideriz deşarj olmak için boşalmak için.. Stresimizden kurtulmak için..
Kimileri de konsere gider, tempo tutar, eğlenir, göbek atar.. Ne için?
Boşalmak için.. Stres atmak için.. Deşarj olmak için..
Bunu başka türlü anlamak için hicivden yoksun, hatta kötü kalpli olmak gerekir..
Büyük önder Mustafa Kemal ne diyordu “Ben Sporcunun Zeki, Çevik ve Ahlaksını Severim”
Bence “Ben insanın Zeki, Çevik ve Ahlaklısını Severim” demeliydi..
Hem de kötü kalpli olmayanını.
Paylaş