Paylaş
Silahlar konuşunca, canlar yitince, makul ve barışçı bir çözüm için bir şeyler söylemek zorlaşıyor. Barıştan, çözümden uzak, öfkeli, tepkili, hesap sormaya odaklı bir atmosfer, toplumu teslim alıyor.
Dağlıca saldırısının duyulmasından bu yana; birbirine tepki gösteren kesimler, çıtayı yükseltiyorlar. Çarpıtma, tehdit, hakaret gırla gidiyor. Halil Berktay'ın serbestiyet.com'da dikkat çektiği gibi “yaygın bir holiganlaşma”yla yüz yüzeyiz.
Türkiye gibi (her şeye rağmen işleyen) çok partili parlamenter rejime sahip, belli ölçülerde demokratikleşmiş bir ülkede, bu şiddet de böyle gitmez, bu kör kamplaşma da… En zor zamanlarda bile normale dönebilme özelliği olan Türkiye toplumunun sigortalarının, eninde sonunda devreye gireceğini düşünüyorum. Toplum eninde sonunda yeni bir denge oluşturacak, yeniden şekillenecek. Tabii bunun ne şekilde gerçekleşeceğini, hangi kavşaklardan geçileceğini öngörmek, şu noktadan sonra hiç kolay değil. Ama mümkün.
Çözüm süreci
Çözüm sürecini canı gönülden destekledim. Akil İnsanlar Heyeti içinde yer aldım. Anadolu'yu dolaşıp sürecin başarıya ulaşması için çaba sarf eden ekip içinde bulundum. Meselenin masa başında ele alınabildiği bir döneme girilmişti. PKK'nin Türkiye'ye yönelttiği silahları bırakması konuşuluyordu. Umutlu bir çaba içindeydik.
Zorlukların da farkındaydık. İçeride, süreci bir türlü benimsemeyen bir muhalefet vardı. Türkiye'nin sorunu çözmesi halinde, bölgedeki dengeler değişecekti. Türkiye'nin Kürt kimliğini tanıyarak, Kürtlerle birlikte yeni sinerji yaratma olasılığı; bölgede hesapları olan ülkelerin hoşuna gitmiyordu.
Sürecin kırılgan bir tarafı olduğunun bilincindeydik…
Korktuğumuz oldu. Çatışma başladı. Şehit cenazeleri, şiddet ortamı, yeniden gündelik hayatımızın bir parçası haline dönüştü.
Çılgınlık dönemi
Çok kısa süre sonra yeni bir seçim daha yaşayacağız. İktidarla muhalefet arasında, savaş ve çözüm konusu da, bir rekabet meselesi olarak gündemi işgal ediyor. Seçim rekabeti, siyasi partileri bencilleştiriyor. Çözüm yerine, kar zarar hesabına odaklanılıyor. Ortadoğu’daki denklemlerin karmaşıklığı da, bu dengesizliği yoğunlaştırıyor. Anlamlı bir tartışma ortamından söz etmek artık mümkün değil. Manipülasyon, polemik, kişiselleştirme ön planda. Medya da normal olmayan bir noktada. Herkes karşıtlarını ve rakiplerini tasfiye etmeye çalışıyor.
Böyle dönemlerde çözümü makulde aramak pek ilgi çekmez, hatta tepkiyle karşılanır. Söylediğiniz her şey; karmakarışık bir bölgenin ortasında kutuplaşmış bir toplumda, anlamsız hale gelebilir. Ancak, her kutuplaşma ve gerilim ortamı, aynı zamanda, yeni arayış imkanlarını içinde barındırır. Hiç bir savaş ve çatışma sonsuza kadar süremez.
PKK hemen silahları susturmalı
PKK'nin açıklamalarına bakıldığında, "Çatışmayı Erdoğan başlattı, amacı tek başına iktidar olmak, biz ise saldırıya karşılık veriyoruz" savunması göze çarpıyor.
"Saldırıya karşılık veriyoruz" söylemi, çok ikna edici değil. Ama diyelim ki, söylenenler doğru. Saldırıyı devlet güçlerinin başlattığını varsayalım. Öyle bile olsa, şu sorulara yanıt verilmesi şart: PKK, bu eylemleri ne zamana kadar sürdürecek? Bu yolla, hangi sonuçları elde etmek istiyor?
Bölgedeki halk büyük bir korku, panik ve endişe içinde. Gündelik yaşam, ekonomik hayat durmuş vaziyette. Yaşam ve geçim korkusu içindeki insanlardan, imkanları olanlar, kentleri terk ediyorlar. Tabii, ülkenin batısında da, ekonomi zor bir dönemden geçiyor.
“Çözümün aktörlerinden” olan HDP, şu günlerde işlevsizleşiyor. Yasal alanda ve meşru zeminde siyaset yapmanın alanı daralıyor. HDP’nin, bir süredir “PKK'nin tek taraflı ateşkes ilan etmesi” çağrısında bulunduğunu görüyoruz.
Nereye kadar gideceği, kaç insanın yaşamına mal olacağı bilinmeyen pusu ve saldırı tırmanışının, durması gerekiyor. PKK bir an önce silahları susturmalı. PKK silahları susturursa, bir konuşma ortamı oluşabilir. Yeniden masaya dönülebilir.
30 yıllık bir çatışmanın bir hamlede sonuçlanmasının imkansız olduğu, bir gerçek. 2013’te başlayan çözüm sürecinde, çok şey öğrenildi. Kürtlerin önemli bir kesimi, birlikte çözüme daha fazla inandı. Türkiye’nin batısında da, o günden bu yana, ciddi sosyolojik değişimler yaşandı. Ancak hala yolun çok başlarındayız.
Şimdiki tırmanış, birlikte çözüm imkanını da ateşe atıyor. Kürtler yaşananlara ne kadar razı olabilirler? Ortadoğu coğrafyası içinde Türkiye'yi hedef alan, birliği hedef alan eylemlere ne kadar olumlu gözlerle bakabilirler?
Çözüm arayışı sürdürülmeli.
Bu çılgınlık ortamına rağmen...
Paylaş