Paylaş
Telefonum çaldı, "9.Cumhurbaşkanı arıyor" dediler. Süleyman Demirel; 16 Temmuz 2012 tarihinde annemi kaybettiğimde, aramıştı. "Başınız sağolsun, yazınızı okuyunca çok hislendim. Anneniz, dirençli bir Anadolu kadını. Türkiye'nin harcında onların çok rolü var" dedi. Teşekkür ettim.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından, “Ankara Merkez Komutanlığı Tutukevi”nde kalıyorduk. Annem, bir defa beni ziyarete geldiğinde; o sırada cezaevinde kalan Bülent Ecevit'i pencereden selamlamış ve halini hatırını sormuştu. Ecevit de, "İyiyim yalnız son olaylar nedeniyle mide ülserim azdı" karşılığını vermişti. Annem Ecevit'e üzülmüş, söyleniyordu: "O şişman yüzünden adamcağız sinir hastası oldu." Süleyman Demirel'e kızgınlığını böyle ifade ediyordu.
Annem nereden bilebilirdi ki; uzun yıllar kendisiyle siyasi mücadele ettiğimiz, polislerinden dayak yediğimiz, “Türkiye'nin başındaki en büyük dert” diye gördüğümüz, Denizlerin idamında iki elini birden kaldırıp idama ortak olan Süleyman Demirel, oğlunu arayıp, annesini kaybettiği için başsağlığı dileyecek…
İki Demirel
Süleyman Demirel, aslında tam da böyle biriydi…
“27 Mayıs askeri darbesine karşı bir direniş” olarak örgütlenen sağcı Adalet Partisi'nin başına geçerek siyasi hayatımızda etkin bir rol oynamaya başladı. Birkaç kuşağın gençliğine damga vurdu. Onun siyasete girdiği tarih, 1960'ların başıdır. 2000'li yıllara, kadar üç askeri darbeyle, değişik askeri müdahalerle yüzyüze gelmiş; kendi deyişiyle "7 kere gitmiş, 8 kere gelmiş"ti.
Bu kadar uzun süre siyaset sahnesinde kalabilmesinde; sabırlı ve dirençli karakterinin ötesinde, "derin devlet"le uzlaşmaktaki hünerleri de rol oynamıştı. 12 Mart darbesinde, bir muhtırayla koltuğu terk etmiş, Meclis'te, partisinin çoğunluğunun darbeye destek vermesini kabullenmiş; askerle işbirliği yapmış, özgürlüklerin sınırlandırılmasına katkıda bulunmuş, solun ezilmesine ön ayak olmuştur.
Gün gelmiş, koşulların uygun olduğuna inandığında, Ecevit'le işbirliği yaparak; darbenin lideri Orgeneral Faruk Gürler'in tasfiye edilmesinde rol almıştır.
“28 Şubat 1997 post modern darbesi”nin hazırlayıcısı olmakla suçlandığında, kendisini "daha kötüsünün olmasını engelledim, Meclis'i korudum" diyerek savunmuştur.
Sovyetlere yönelince ABD üzerini çizdi
2006 yılında, Güniz Sokak’taki evinde, Hikmet Çetinkaya ile birlikte yaptığımız söyleşide; 12 Mart 1971 darbesinin neden kendisini hedef aldığını, sormuştuk. Özetle şunları anlatmıştı:
“İskenderun Demir-Çelik, İzmir Aliağa Rafinerisi, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Bandırma Sülfirik Asit Fabrikası ve Artvin Yonga Fabrikaları gibi 7 büyük sanayi tesisini kurmak için A.B.D.’den kredi istedim vermediler. Bunun üzerine Sovyetler'e döndüm. Para istemediler, tarım ürünleri karşılığında bu projeleri gerçekleştirdiler. Acaba bunun için mi bana karşı içeriden bir askeri örgütlenme oldu, diye düşünürüm.”
Demirel’i, birçoğumuz, “Batı yanlısı (anti komünist) bir siyasetçi” olarak tanırız... Ancak,; Sovyetlerden ağır sanayi yatırımları aldığı için, bir anda kendisi hedef tahtasına koyduklarını düşünüyordu.
Türkiye'nin son 50-60 yıllık tarihinin temel kırılma noktalarını, hangi “hegemonyacı müdahalerle”la anlamak gerekli? Mesela, Menderes'in de, “ABD'ye kızıp Moskova'ya seyahat yapmış” olması; “askeri müdahaleye uğrama gerekçelerinden” sayılır.
“Bugünün Türkiye'sini” de daha iyi anlamak için, Demirel'in yaşadıklarını tahlil edebiliriz. En azından; ne zaman kazanmış, ne zaman kaybetmişti, bunu tarafsız bir gözle incelemeye çalışabiliriz.
Demirel, bizim 68 kuşağı ve sonraki kuşaklar için; “tam karşımızda olan bir yerde” konumlanmıştı, bu anlamda bir simge gibiydi. Onunla çok mücadele ettik. Çok acılar yaşattı bizlere. Bu konulara dair son dönemlerde yazılanlara rağmen, söylenmemiş çok şey var daha… Demirel’i, artısıyla eksisiyle, daha tarafsız ve kapsayıcı bir yerden değerlendirebilmek için; biraz daha zamana, mesafeye ihtiyaç olduğu açık.
Bir şey daha var… Bütün bu tabloya, çok temel konulardaki çeşitli “baskıcı” tercihlerine rağmen; onun bir yüzünün de, “sivil siyaset alanını korumak çabası” olduğunu teslim etmeliyiz.
Paylaş