Paylaş
İktidarlar, zihniyetler değişse bile; Atatürk'ün tarihimizdeki, gündelik hayatımızdaki yeri ve önemi değişmiyor. Ölümünün 76. yılında onun önderlik ettiği Cumhuriyet'in kuruluş dönemi, olumlu ve olumsuz yönleriyle tartışılmaya devam ediyor.
Bugünkü sorunumuz, o zaman neler olduğuyla tabii ki doğrudan ilgili. Ancak daha önemli olan, o günü bugüne taşımak isteyen zihniyetle. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında Türkiye'de bir demokrasi yoktu. Tek parti, tek adam, tek şef yönetimi vardı.
Bunları değişik yönlerden tartışabiliriz. Ancak tartışamayacağımız şey, o dönem yapılanları bugün tekrar etmeyi düşünmek, ya da o günlere öykünmek.
Ağır bir "ulus devlet inşa süreci"nin, topluma ne büyük acılar çektirdiğini biliyoruz.
Ermeniler'in 1915 yılında tehcir edilmesiyle başlayan "temizlik" süreci, 1923 yılında 1,5 milyon Rum'un, Yunanistan'daki Türklerle mübadele edilmesiyle devam etti.
Bu bir "Türkleştirme" serüveniydi. Cumhuriyet'in kuruluş döneminde; önce Kürtler, sonra Aleviler bu tekleştirme hedefinin kurbanı oldular.
Bu arada, çağına göre ilerici sayılacak atılımlar da yapıldı.
FAS VE TÜRKİYE
Geçen hafta Fas'taydık. Arap dünyasının gelişmiş ülkelerinden birisi olarak kabul edilen Fas'ta, yasaların hala kadın haklarını sınırlayan hali, Türkiye'deki hukuk sisteminin önemine bir kanıt olarak gösterilebilir.
Tabii, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, aldığı güçlü imparatorluk mirasıyla ve gelişmişlik düzeyiyle, diğer Arap ülkeleriyle aynı sınıflandırma içine sokulamayabilir.
Biliyoruz ki, 20.yüzyılın başında İstanbul merkez olmak üzere Osmanlı şehirlerinde güçlü bir kadın hareketi vardı. Onlarca kadın dergisi kadın hakları ve eşitlik için yayın yapıyordu. Yani Türkiye'deki değişimin yoğun bir tarihsel arka planı var. Ama yine de değişimin gerçekleşmesi, kalıcılaşması küçümsenmemesi gereken kazançlardan.
SELANİK
Mayıs ayının başında bir Selanik gezisi yapmıştık. Mustafa Kemal'in doğduğu evi, babasını kaybettikten sonra, bir dönem yaşadıkları çiftliği (karga kovalamakla ünlü) gezmiştik. Çiftlik ve yaşadıkları köy kalmamıştı. Daha aşağılarda bir yere yeni bir köy kurulmuştu.
Yunanlı köylüler, bizi eski köyün alanına götürüp gezdirdiler. Ondan "Kemal" diye söz ediyorlardı. Fakat dil sorunu yüzünden tam da ne anlattıklarını anlamakta güçlük çektik.
Selanik'te doğduğu evi gezerken, Atatürk'ün Selanik yaşamına ilişkin bilgileri bir kez daha tazelerken fark ettiğim bir yanılsamayı dile getirmek isterim.
"Karga kovalama" öyküsü gibi öykülerle aklımıza kazılan, Atatürk'ün bir yoksul çocuğu olduğu algısının çok yaygın olduğunu biliyorum.
Ancak o evi gezerken de fark ettiğimiz gibi Mustafa Kemal'in ailesi yoksul değildi. Babası Ali Rıza Efendi'yi kaybettikten sonra, geçimlerini büyük ölçüde kiraya verdikleri evlerle sağlamışlardı. Bazı kayıtlara göre Zübeyde hanımın Selanik'te kira getiren altı tane evi vardı.
Ayrıca Selanik'te uzun yıllar yaşadıkları evin büyüklüğü, odalarının genişliği, binanın bulunduğu semt, o günlerin iyi halli bir ailesini işaret ediyordu.
Bütün anılarda karşımıza çıkan gerçeklerden birisi de, Atatürk'ün doğup büyüdüğü Selanik kentine özel bir bağlılığı olduğu. Selanik "Hürriyet ve Eşitlik" amacıyla örgütlenen Jön Türklerin en etkili olduğu şehirdi. 2. Meşrutiyet'in özgürlük bildirisi, ilk önce bu kentte büyük gösteriler eşliğinde okundu.
Atatürk, annesinin, akrabalarının, kız kardeşinin yaşadığı bu şehre, nerede olursa olsun, döner gelir ve bu kentin kahvelerinde oturmaktan, devrin fikirlerini tartışmaktan büyük zevk alırdı.
Osmanlı ordusunun bir subayı olarak 1912 yılında Trablus'a savaşa gitmişti. Trablus'tan dönmek için Mısır'ın İskenderiye limanına geldiğinde acı haberi öğrendi. Selanik Osmanlı topraklarından kopmuştu.(9 Kasım 1912)
Hayallerini ve dünyaya bakışını şekillendiren, çok sevdiği bu kente bir daha dönemedi.
Annesiyle ve kız kardeşiyle o tarihten sonraki yaşamları İstanbul'da geçti.
Ölümünün 76.yılında andığımız Atatürk, çağa damgasını vurmuş önemli bir kurucu lider.
Not: Ahmet Hakan kardeşim, bazılarının savaş istediği, çatışma beklediği şeklindeki tespitime şaşırmış. "Kim bunlar?" diye soruyor. Etrafımıza bir bakalım derim. Çözüm sürecinden bu yana depresyona girenleri, "Kürtler bizi sattı" diyenleri, "Kandil Apo'yu dinlemeyecek" beklentisi içinde olanları görmek için uzağa gitmeye gerek olduğunu sanmıyorum.
Paylaş