Paylaş
7 Haziran seçim gecesi, Habertürk TV'de sonuçlar az çok belli olduğunda; "Bu tablodan çıkacak en iyi sonuç AK Parti CHP koalisyonudur" demiştim. O sırada, bu değerlendirmem, pek kimseye gerçekçi ve sıcak gelmedi.
Seçim atmosferinde yay gibi gerilen taraflar öfkeliydi. Özellikle de, muhalefet partileri ve onların seçmenleri; AK Parti ve Tayyip Erdoğan'a karşı öfke içindeydi. Uzunca bir süredir devam eden toplumsal kutuplaşma, 7 Haziran seçimlerinde zirve yaptı. Gerginliği tırmandıran dinamiklerden birisi de; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın seçimlerde izlediği, 'aktif müdahale stratejisi'ydi.
İntikam koalisyonu
Seçim sonuçları belli olur olmaz, önce, 'intikamcı' diyebileceğimiz bir değerlendirme öne çıktı: "CHP-MHP-HDP koalisyonu kurulsun, AK Parti'den ve Tayyip Erdoğan'dan hesap sorulsun" çağrıları yapıldı.
Bu ruh hali, bazı kesimlerde hızla yoğunlaştı. Aslında, burada, bizim siyasi geleneğimizde varolan bir zaaftan söz etmek mümkün. Değişik zamanlarda nüksebilen bir zaaf bu... Siyaset kültürümüz; 'yok etme' psikolojisi üzerinden, 'defterini dürme' psikolojisi üzerinden şekillenmeyi sürdürüyor.
Menderes, 'intikamcı öfke'nin kurbanı oldu. Demirel (başbakanlığında 2 kez askeri darbe yaşadı), Özal, Erbakan ve daha birçok lider... Hep 'defterini düreceğiz'cilere hedef oldular. Bu 'strateji', gerçekten de büyük hasarlara yol açtı.
Uzun AK Parti dönemi
Siyasetin asker ve yargı üzerinden çözüldüğü, şekillendiği bu tarihsel geleneğimizin; AK Parti iktidarı için de, 'benzer bir film çekmesi' beklendi. Ancak, olaylar, beklenenden farklı gelişti. Seçmenin tercihleri, bu defa daha etkili oldu.
Geçmiş yaşananlara bakarak, "Sonun Menderes gibi olacak", "Bunu bir askeri darbe temizler" gibi yorumlar sürdürülse bile; muhalefetteki intikamcı enerji, giderek zayıfladı. "Makarna" teorileriyle, kendilerini teselli etmeye çalıştılar.
Seçmenin sağduyusu
AK Parti ise, sürekli seçim kazanmanın rahatlığı ve kendine güveni içindeydi. Bu nedenle, "her istediğimi yaparım", "halk da benim yaptıklarıma destek verir" psikolojisi derinleşti. Bir yenilmezlik duygusu oluştu. Muhalefet tepkiselleştikçe, iktidar da sertleşti. Sokaktaki yaşam belki iddia edilen oranda kutuplaşmasa da, meydanların dili kutuplaştı.
Asıl gerçek ortada duruyor: Türkiye, ciddi bir iç gerginlik içinde. "İntikamcı koalisyon projeleri"yle, bu gerginliğin üstüne oynanması; normal. Toplumun genel sağduyusuyla ve hayatın gerçekleriyle örtüşmeyen projelerin, artık yaşama şansı yok. Seçmen, 7 Haziran'da verdiği oylarla; (olabildiğince kapsayıcı) bir 'iç uzlaşma'yı talep ediyor.
Beni aşırı iyimser bulabilirsiniz ama; günler geçtikçe, öfkenin yerine aklın öne çıktığını, çıkabileceğini düşünüyorum, böyle düşünmeyi tercih ediyorum... En azından, bu yönde bazı sinyaller hissediyorum. Türkiye, oldukça zor bir siyasi coğrafyada, karmaşık dertlerle boğuşuyor. Ekonomik kriz riskinin yanısıra, çözüm süreci de bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyor.
Zekasını, 'kutuplaşma' değil, 'uzlaşma' ve 'makul çözümler üretme' yönünde zorlayanların; daha kazançlı çıkacağı ve hepimize daha çok fayda sağlayabileceği bir noktadayız.
Yeni bir dönem
Eğer liderler, süreci iyi yönetebilirler, 'öfke odakları'nı aşabilirlerse; yeni bir düzleme girebiliriz. AK Parti- CHP koalisyonu; bir çok meselenin normalleşmesi, farklı toplumsal 'kanal'ların yeniden birbirini dinlemeye ve anlamaya çalışması, birlikte yeni şeyler üretilebilecek ortamın bulunması gibi açılardan; şans olabilir.
Meydanlar, gazete manşetleri, ekranlar, yavaş yavaş öfkeden sükünete dönüyor...Kutuplaşmanın sınırlarını sonuna kadar zorladık. Kibir, öfke, intikam ve paranoya psikolojisini aşabilecek bir noktaya geliyoruz.
AK Parti-CHP koalisyonu, bir ihtimaldir,bir şanstır. Kullanılabilirse...
Paylaş