Paylaş
“İlişkide hüsrana uğramak kadının suçu değil, erkeklerin suçu.
Bunun okumuşlukla ilgisi yok. Erkek egosuyla ilgili bir şey.
‘Nasıl başa çıkacağım bu kadınla’ diye düşünüyorlar belki. Haksız da sayılmazlar.
O yüzden hepsi de gay oluyor, ne fena.”
Yonca Evcimik’in yaptığı analizin ilk kısmı hayli klişe, hep duyduğumuz şeyler.
Her şey erkeklerin suçu, kadının bir suçu yok diyerek kestirip atmak...
Erkekler bu yüzyılın güçlü ve kendi ayakları üzerinde durmayı beceren kadınıyla ilişki kuramıyor, bu yüzden korkup kaçıyorlar şeklindeki şık savunmayı ön plana atmak...
Buraya kadar bilinen şeyler.
Ama ya sonrası?
Kadınlarla başa çıkamadım diye gay olunur mu?
Elbette olmaz.
Evcimik bu cümlenin dikkat çekeceğini bildiği için belli ki bile isteye atmış ortaya.
Ya da: Gerçekten öyle düşünüyor. Kurduğu cümle bu konuda yaşanmış tecrübelerinin bir yansıması...
Gel gör ki popüler kültürde yer etmiş bir ünlünün bilgili olmasını bekliyor insan.
Malum, bilimsel olarak kabul edildi, yıllardır da yazılıp çiziliyor:
Eşcinsellik sonradan olunan bir şey değil.
Tıpkı heteroseksüellik gibi doğuştan bir yönelim.
Tercih değil.
Bu nedenle cinsel tercih kelimesi rafa kalkalı epey oldu.
Çoktandır cinsel yönelim ifadesi kullanılıyor.
Yonca Evcimik’in “O yüzden hepsi gay oluyor” cümlesi bu nedenle yanlış ve bilgisizce.
Çünkü Evcimik’in, kadınlarla başa çıkamayınca gay olduğunu düşündüğü erkekler aslında ya hep gay’di ya da hep biseksüel.
Sonradan olan bir şey yok kısacası.
“Ne fena” ne demek
Bir şey daha: Yonca Evcimik malum cümlesinin sonuna bir de “Ne fena”yı eklemiş.
Bu da gayet homofobik duruyor.
Erkekler kadınlara neden kızgın
Erkeklerin Geleceği diye şahane araştırma kitabı var.
Marian Salzman, Ira Matathia ve Ann O’Reilly ortak çalışması.
Kitapta özetle, değişmeye başlayan kadınlık ve erkeklik rollerinin ilişkileri nasıl etkilediği, etkilemeye başladığı anlatılıyor.
Yonca Evcimik’in sarf ettiği ilişki sorunlarına araştırma verileriyle yaklaşan bir kitap. Sonuçlar ilginç.
Mesela kitabın bir yerinde şöyle deniliyor:
“Bu kitap için yaptığımız araştırmalar sırasında görüştüğümüz erkeklerin bazıları kadınların kendilerine ve genel anlamda erkeklere saygı göstermemesinden dolayı onlara kızgın. Kimisi aileyi geçindirmenin bütün yükünü tek başına sırtlamamış olmaktan dolayı kendini rahatlamış ve yeni yaşam tarzlarına açık hissediyor.
Kimisi ise ‘erkeklerin erkek gibi olduğu, kuzuların da korktuğu’ o eski günlere özlem duyuyor”.
Kendi evrimleri için savaşma sırası erkeklerde
Aynı kitabın final paragraflarından biri de şu.
Aktarmazsam olmaz, buyurunuz:
“Modern erkeğin bir geleceği var mı?
Evet kesinlikle var.
Tıpkı kadınların geçen yüzyılda kendi geleceklerini şekillendirdiği gibi erkeklerin de kendi geleceklerini şekillendirmek için güçleri var.
Erkeğin en büyük savaşı kadınlara karşı değil. Diğer erkeklere de karşı değil.
Bu savaş, ona kendisinin zirvede olduğunu ve hep orada kalacağı yalanını söyleyen tembellik duygusuna karşı.
Bu savaş, şimdiye dek olanın hep böyle devam edeceğine yönelik o yanıltıcı emniyet duygusuna karşı.
Bu kadınların kışkırtacağı ya da erkekler adına dövüşeceği bir savaş değil.
Kadınlar kendi savaşını verdi ve kazandı.
Şimdi kendi evrimleri için savaşma sırası erkeklerde.”
Tercihini Cappadox’tan yana kullananlar için
Sessiz sedasız kendi kitlesini yaratan Kapadokya festivali Cappadox’un bu yılki en büyük talihsizliği bayrama denk gelmesi. Çünkü Cappadox’la güneyde yapılacak bir deniz tatili arasında kararsız kalan hayli önemli bir çoğunluk var. O zaman tercihini Cappadox’tan yana kullanacak olanlara özet geçeyim:
Bu yılki festivalin teması “sessizlik”. Laf olsun diye temayı “sessizlik” seçmemişler. Sessizlik temasını seçme nedenlerini uzun ve gayet kafa açıcı bir metinle açıklamışlar. O metinden kısaltarak aktarıyorum: “Sessizlik pek çok farklı ve mecazi anlamlar içerir. Bir iletişim biçimi, özel bir ifade tarzıdır. Sessizlik onaylama anlamına da gelebilir itiraz da olabilir. Keder de ifade edebilir; dehşet, utanç ve öfke de...
Aynı zamanda kabul, samimiyet ve neşeye de gönderme yapar...”
Sadece bir müzik festivali değil Cappadox. Müziğin yanı sıra gastronomi de var işin içinde çağdaş sanat da... Misal: Şef Mustafa Otar önderliğinde yürütülecek gastronomi deneyimleri. Ayrıca, “Doğada Açık Ateşte Pişirme”, “Gurme Tadım” ve “Gece Atıştırması” etkinlikleri.
◊Müzik programında Mulatu Astatke, ALA.NI, Duman, Christian Löffler, Nicola Cruz, Gaye Su Akyol, Ceylan Ertem, Birsen Tezer ve Kalben gibi isimler yer alıyor.
Çağdaş sanat programının küratörlüğünü ise Fulya Erdemci ve Ilgın Deniz Akseloğlu üstlenmiş.
Sessizlik temasıyla ilgili bir şey daha: Susan Sontag demiş ki, günümüzde dilin itibarı düşerken sessizliğin itibarı yükseliyor.
Katılıp katılmamak size kalmış.
Ben artık sustum...
Paylaş