Simit Dünyası zincirine ihtiyacı olduğu kadar bu şehrin, galiba yeni Papermoon’lara da ihtiyacı var.
Gerçi Papermoon da seçkinci olacağım derken bazen ipin ucunu kaçırıyor, mesela zamanında İlhan Mansız’ı kolsuz tişört giydi diye içeri almamışlardı. Papermoon’un sıkıcı dresscode’u şu malum üçlüden ibaret olduğundan herhalde: Beyaz gömlek, kravat, siyah ceket.
Neyse, lafın dönme dolap yapıp geleceği yer, Nişantaşı’nın Papermoon’u olması beklenen yeni bir mekan: Tuuse. Mustafa Toner ve Bodrum Maça Kızı’nın sahiplerinin ortak olduğu bu mekanın 15 gün sonra açılması bekleniyor.
Nerede mi? Eskiden Sabah Gazetesi’nin olduğu, pek yakında Sofa Otel olarak hizmet verecek binanın giriş katında.
Bu binaya dair anılar da belli hafızada: Etibank hadiseleri sonucu alınamayan maaşlar nedeniyle Bodrum Büfe’de tosta talim günler... Hafiften lanetli bir bina yani, Tuuse’cılara espriyle karışık altyazı geçeyim dedim.
Metin Arolat mı çekseydi ne?
O kadar çok tantanası edilince tabii, beklentiye giriyor insan. Tarkan’ın "Bounce" klibi de bu beklentiye kurban. Hakikaten o kadar sıradan ki, her gün MTV’de yüzlercesi dönen, benzer grilikteki kliplerden biri.
Hani Metin Arolat bile daha iyisini çekerdi.
Bu arada İngilizce albümün tamamı Mart’a ertelenmiş, onu haber vereyim.
Tarkan’ın kemik kitlesi ise bu yaza esaslı bir Türkçe hit arzuluyor kendisinden, onu da Tarkan’ın dilek kutusuna bu satırlar aracılığıyla atıvereyim.
Eğlen güzelim, gününü gün et
Bir başka arkadaşım, bir başka gün (ve saatte) dedi ki, "Biraz da halka insen, çok lüks yerleri yazmaya başladın Onur’cum". Okeyledim, haklı olabilirdi.
Simit Sarayı’na mı gitsem diye düşünürken (bakın ikinci kez anıyorum burayı, hayırlısı) 6-7 yıl önceki mekanlarımı bir göreyim dedim.
Mesela Balo Sokak’taki Çınaraltı. Tanrım, ne eğlenirdim burada bir zamanlar (asi gençlik). İçeriye bir girdim. Feci kırmızı koltuklar, masalar koymuşlar. Hip mekanlara özenmişler.
Oysa buranın güzelliği salaş olmasıydı. Çıktım apar topar. Sonra Gizli Bahçe’ye attım kendimi. Oh be, dünya varmış. Her şey eski salaşlığında burada. Eski püskü koltuklar, katalitik sobalarla ısınan üniversite gençleri ve tabii o karanlık, "Portishead" müziği.
Ama ne hikmetse buraya da fazla dayanamadım, attım kendimi dışarı. Nereye? Doğru Nu Buz’a! Lüks mü burası şimdi? Bence değil. Şık diyelim, geçelim.
Hem burada gecenin sonunda Ajda’dan "Eğlen, güzelim, gününü gün et" çalıyor.
Daha ne isterim?
Sıcak şarap ve şişe çevirmece
Bayram sonrası zaten kan ağlamıştı tüm mekanlar. Gelen giden çok az diye. Şimdi bir de kar kıyamet, hepten evlere kapanıldı. Dolayısıyla bu hafta gece hayatı, tıpkı hava şartları gibi, sıfırın altında.
Hal böyleyken, benim de eve kapanmam gerekiyor, ama eve nasıl kapanılır bilmiyorum ki. Hep bir ayağım dışardayken şimdiye kadar.
Ayşegül’e sordum, "Evlerde sıcak şarap partileri yapılabilir" diye bir öneri attı ortaya. İyi fikir doğrusu. Film izlemek, sessiz sinema oynamak da favoriler arasında. Ama benim favorim şişe çevirmece (Değsin bari mahsur kalındığına).
Eğlence dünyası ve son trendler ONUR BAŞTÜRK’ün yorumuyla cebinizde. BLOG OBASTURK yazıp Turkcell 2727’ye gönderin, size de gelsin.