Paylaş
Dahası, insan o durgun göle 5 dakikadan fazla bakınca hipnotize oluyor, atlamak filan istiyor (bakınız atlamadım, hâlâ bu yazıyı yazdığıma göre).
Bir de fi tarihinde, tek kanal dönemlerinde yani, “Girdap” diye bir dizi vardı.
Bu Avrupa gölleri bana hep o diziyi anımsatıyor: Ürkütücü/gizemli, çocukluk travması işte, aldırmayınız...
Heyhat, Vevey’de bulunuş amacım aslında gayet tatlı gayet Heidi’lik bir mevzu, hiç korkunç değil.
Nestle’nin 150. yılı vesilesiyle bir grup medya uzaylısı olarak buraya iniş yaptık.
Çünkü Nestle’nin kurucusu Henri Nestle’nin hikayesi burada başlamış.
Yıl 1866... Ben o zamanlar -yüksek olasılık- henüz 150 yaşında çıtır bir vampirim, Avrupa’da fink atıyor, önüme geleni ısırıyorum (beslenme şart)!
Henri Nestle ise kendi geliştirdiği ilk süt bazlı bebek maması ile anne sütü alamadığı için yaşamını kaybetmekte olan bir bebeğin hayatını kurtarmakla meşgul.
Bu nefis sosyal sorumluluk hareketi sonrası da meşhur olmuş zaten Bay Nestle.
Herkes o mamanın peşine düşmüş.
Yani Nestle markası ilk zamanlarında çikolatalarıyla değil, bu şekilde ortaya çıkmış.
Ardından çikolata ve diğer ürünlerle olay coşmuş, dünyaya yayılmış.
150. yıl vesilesiyle açılan Nest Müzesi’nde anlatılıyor tüm bunlar.
Gördüğüm en dijital, en oyuncaklı müze.
Her yerinden ışık, görsel, bilgi fışkırıyor.
Vevey’e yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim.
Bir de Nest Müzesi’ne çok yakın olan yiyecek müzesi Alimentarium’a.
30 yıl önce açılmış Alimentarium’da yok yok. Yediğin yemeklerle bedenin ilişkisi üzerine bir çalışma var mesela, gayet ilginç...
YUH, 1909’DA AÇILMIŞ!
Nestle turundan öğrendiğim iki şey daha var: İlki, markanın ta 1875’te Türkiye’ye girmiş olması. İkincisi ise ilk ofisi 1909’da Karaköy’de açmış olmaları. En az kendim için uydurduğum vampir karakterimin yarısı kadar yaşı varmış yani Türkiye’de.
Tekrar geri alın bizi!
Halihazırda zaten mutlu olan bir ülke değiliz.
Ama bu mutsuzluk zincirine eklenmiş son bir halka var ki, herkes şikayetçi.
Mesele, kış saatine geçmemiş olmamız.
Yaz saatinde kaldık, kalakaldık.
Ama kimse bu yeni hali sevmedi, sevemedi. Çünkü 07.30’da hava hâlâ karanlık oluyor.
Hele bir de hava kapalıysa, yağmur/kar filan yağıyorsa bittin arkadaşım!
Karanlıkta yollara düşmüş oluyorsun.
Ruh halleri bedbaht yani.
Bu uğurda change.org’da kampanya bile başlatılmış durumda:
Saatler yeniden geri alınsın!
Bir de işin Avrupa ve İngiltere’yle olan saat farkı var ki, özellikle oralarla iş yapanlar bu durumdan hayli bıkmış vaziyetteler...
Magazin gezegeninde olan bitenler
◊ TAKİPÇİ ZATEN BU DALAŞI İSTİYOR OKTAY BEY...
Oktay Kaynarca kendisine yüklenen bir takipçisine sinirlenmiş, “Zevzek, öküz, geri zekalı” diye. Tamam, gerçekten de takipçiler bazen çok fena şeyler yazıyor, hakaret bile ediyorlar. Ama sil gitsin, blokla gitsin değil mi? Öfkeye hakim olmak, 10’a kadar, olmadı 40’a kadar saymak gerekiyor.
Bu şekilde hepimizin haberi oluyor bu sinir takipçilerden.
Ne gerek var?
◊ ALEYNA İLLA İYİ DAVRANMAK ZORUNDA MI?
Bu yıl hayatımıza giren, popüler kültürün şu anda en genç ve en gündemdeki figürü Aleyna Tilki, korkarım bu gidişle hızla yaşlanacak.Çünkü başına gelmeyen kalmadı. İçkili mekanlarda çıkması memleket meselesi olmuştu, şimdi de bir hastanede çalışanlara kötü davrandığı gerekçesiyle çok eleştirilmiş.Aleyna da artık delirmiş olacak ki, “Allah’ınızdan bulun, yalan haber” diyerek saydırmış. Aleyna en zor dönemin starı aslında.Nereye gitse gizlice biri telefonla çekebilir ve Aleyna’ya çok gıcık filansa “Bana kötü davrandı” diyerek ortalığı velveleye verebilir. Kaldı ki starlar melek filan değil. O an içlerinden gelmiyorsa kötü de davranabilirler hani. Ama işte böyle şeyler eskiden ortalığa çıkmazdı, şimdi dijital çağdayız ya, zınk diye yayılıyor. “Yok öyle bir şey” deyip kahrolsan dahi etiketlenmiş oluyorsun bir kere. Dedim ya, en zor dönemin starı Aleyna. Göğüsleyeceği çok şey var.
◊ BİR ADET MELEK İNSAN: BARIŞ ARDUÇ
Biraz da iyi bir şeylerden bahsedelim değil mi? Valla içim daraldı.
Ülkenin magazini bile atarlı.
İyi şey ise şu: Barış Arduç ve Gupse Özay çifti. Son zamanlarda gördüğüm en güzel, en istikrarlı çift. “Görümce” filminin galası sırasında şöyle demiş Arduç sevgilisi için:
“Gupse’nin lider karakteri var, beni de yönetebilir. Kadınların erkeği yönetmesi güzeldir.”
Aslında ilişkilerde kimsenin kimseyi yönetmemesi taraftarıyım ama şu erkek egemen toplumda ülkenin en gözde erkek oyuncusunun kalkıp böyle laflar sarf etmesi gayet hoş.
Komplekssiz olduğunu net bir şekilde belirtmiş Arduç.
Bravolarca...
Paylaş