Şehir ışıklarının olmadığı, gökyüzündeki tüm yıldızların kabak gibi göründüğü bir gece ortamında şu klişe muhabbet yapılmazsa olmaz:
“Ne kadar çok yıldız var! Yalnız olmamız imkansız bu evrende.” Muhabbeti ateşleyen olası cümle budur. Gerisi çorap söküğü gibi gelir. Bilimkurgu filmlerinden bilinen ya da o güne kadar okunan tüm uzaylı bilgileri ortaya dökülür ve herkes kendi “başka gezegenlerde yaşam” fantezisini dillendirir. Hele bir de uçaklar gibi kırmızı ışığı yanıp sönmeyen, şüphe uyandırıcı hareketli cisim görüldü mü, işte o zaman tamamdır! “Acaba bu ne?” diye konu saçıldıkça saçılır, toparlayamazsın. Ama zevklidir işte “ötekiler”den konuşmak. Ne olabileceklerine dair fikir yürütmek. İki-üç gün önce tam da böyle yıldızlara baka baka, aynı muhabbeti yaptık birkaç arkadaş. Nefis bir sahilde, taşlı kumsalın üzerine sere serpe uzanmış, aval aval ve kendinden geçmiş, gökyüzündeki yıldızları ve olası “hareketlenmeyi” dikizlemeyi umut ederken... O sahilden kopup şehre döner dönmez de sıkıcı referandum pazarıyla beraber o çocuksu gökyüzü muhabbeti unutuldu hemen tabii. Ta ki Hürriyet Pazar’da Şehriban Oğhan’ın inşaat mühendisi ve ufolog Semra Şalvan Cezlan’la ilgili haberini okuyana kadar. Bu nefis haberi teğet geçenler için özetleyeyim: İlk kez çocukluğunda gördüğünü iddia ettiği uzaylı varlıklar, sonraki yaşamını da etkilemiş Cezlan’ın. Sürekli bu konuda araştırmalar yapmış, derneklere katılmış, adı “UFO’cu kız”a çıkmış. En sonunda bir ortakla beraber bu konuda bir merkez bile kurmuş (Orion UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi). Şimdi Van’da yaşıyormuş ve Van Gölü kıyısına bir geceliğine kamp kuracakmış. Amaç, Van Gölü canavarı diye efsaneleşen USO’yu (“tanımlanamayan yüzen cisim” demekmiş) görmek. “Geleceği varsa gelir” diyor Cezlan, bu konuda da rahat, takıntılı değil. Cezlan’ın hikayesini şu yüzden çok sevdim: Bu ülkede normal tabir edilen şeylerin dışında bir şeylerle ilgilenin, ona tutkuyla bağlanın, peşinden gidin; hemen “kendine gel” derler ya da “delirdin mi?”. Rahat bırakmazlar, tutkuyla bağlandığın her neyse saygı duymazlar. Bıyık altından güler ya da “anlıyormuş” gibi yaparlar. Semra Şalvan Cezlan ise umursamamış (ya da artık umursamıyor, bilemiyorum); “normal” bir mesleği olmasına karşın çoğunluğun “deli işi” diye tabirleyeceği UFO’lardan vazgeçmemiş. O bakımdan: Eğer Van Gölü kıyısında bir gece daha konaklamayı düşünürse atlayıp yanına gitmeyi düşünüyorum. O gecenin hayli gizemli geçeceği şüphesiz. Ayrıca bir USO partisi vermek göl kıyısında, hiç de fena olmazdı.
Şemsiyenin sokulmaması gereken sahil
Yukarda bahsettiğim o nefis sahil ise Olimpos antik kentiyle sonlanan Çıralı sahiliydi. 3,5 kilometrelik uzunluğuyla ülkenin en uzun ve geniş sahillerinden biri olan Çıralı, aynı zamanda sit alanı. Yani herhangi bir tesis yapılması, hatta çivi çakılması dahi yasak. Dahası, caretta caretta’ların da yumurta bırakmaya geldiği sahillerden biri Çıralı. Bu nedenle buraya şezlong ve şemsiye getirilmiyor. Daha doğrusu “öyleydi”. Çünkü bayram tatili sırasında bu güzelim sahilde bol bol şemsiye gördüm. Ayrıca gece olunca tamamen karanlık olan sahilin, üzerinde “tuvalet, duş” yazan derme çatma bir bina tarafından stadyum gibi ışıklandırıldığına şahit oldum. Bu da olmaması gerekenler arasında tabii... Jandarmanın gece 22.00’den sonra sahilde yürümeyi yasaklaması değil; asıl bunları engellemesi, insanlara anlatması gerekiyor. Çünkü buranın gerçek müdavimi zaten bu konuda hassas, şezlongla şemsiyeyle gelmiyor. Ama günübirlik gelenler nereye geldiklerinin pek farkında değil. Onları bilinçlendirmek gerekiyor. Ve bunu bir an önce yapmak gerekiyor. Çünkü, ilk kez 12 yıl önce geldiğim ve o zamanlar bu kadar popüler olmayan bu sahilin doğası, kendini yenileme konusunda bir sonraki yaza kadar bu kadar cüretkâr davranmayabilir.