Paylaş
Mahalle dediğim şimdinin o balkonsuz, o birbirinin klonu (ankastre mutfaklı, bir oda bir salon) rezidans dairelerin üst üste, yan yana dizildiği dar sokaksız ve de bakkalsız “Sitemize hoş geldiniz” mahalleleri değil elbet.
Basbayağı eski mahalleler.
Aygaz arabalarının o meşhur melodisiyle çınlaya çınlaya en daracık ara sokağına kadar ısrarla girdiği, bakkalında hala futbol topu satılan mahalleler...
SENİ GİDİ FINDIKKIRAN!
İşte o mahallelerin tatlı kabadayı erotizmini ilk kez Sezen Aksu keşfetmiş ve 90’larda Tarkan aracılığıyla dillere düşürmüştü:
“Takmış koluna elin adamını beni orta yerimden çatlatıyor, bir de ağzında sakızı şişirip şişirip arsız arsız patlatıyor.”
Şarkıdaki şımarık genç kızla mahallenin “sığar mı erkekliğe” diyen delikanlısını öyle benimsemiştik ki, yıllarca bitmeyen bir erotik dalgayla hepimiz şu sözleri kah diskoda kah futbol maçlarında bir ağız dolusu zevkle haykırdık, itiraf edelim:
“Kucağına düştüm yavru, sıcağına düştüm yavru! Seni gidi fındıkkıran, yılanı deliğinden çıkaran, yakalarsam muck muck!”
YAYLANMADAN YÜRÜ!
Sonradan Sezen Aksu bu şarkının kadın tarafını yazdı ve bu kez kendisi mahalledeki o adama seslendi:
“Sen bizim mahalleye geldin geleli canım, bizde ne akıl kaldı ne de fikir bittik, o endam eda nedir öyle hey yavrum.”
Bir kadının şarkı sözlerinde erkeğe “yavrum” diye laf atması, dahası “Yaylanmadan yürü, yoksa günah bizden gider” diyerek kabadayılanması, yani mahalledeki erkeğin jargonuyla karşı cinse niyetini tatlı sert belli etmesi daha önce pek görülmemiş bir şeydi.
ÖPTÜRCEM SANA BU EVİN YOLLARINI!
Bu şarkıların akabinde benzer damara sahip şeyler çıktı elbet. Ama aynı etkide olmadıklarından akılda kalmadılar.
Ve şimdi, yıllar yıllar sonra, yeni şarkısı Bangır Bangır’la Gülşen o eski mahalleye dönmüş, “Yavrum kaldır kollarını, öptürcem sana bu evin yollarını” diyerek...
“Neyine güvendin evladım” dizesiyle karşı cinsin flört biçimiyle geçilen dalganın dozunu bir çıta daha yükselterek...
Mahallenin ayar veren, kendine had safhada güvenen, erotik (bir tutam Fahriye) ablası rolünü bizzat üstlenerek...
Dahası, fona bir de kaşık havası ekleyip günümüz modern pavyonlarının o çok tutan, en A plus geçinen amcanın bile kollarını kaldırıp oynama ihtiyacını hissettiği “Tavukları pişirmişem”lerine gizlice bir selam çakarak...
Kısacası Türkçe pop kurtuluşunu o sıcak mahallelere geri dönmekte buldu.
Bakalım o mahalleler bu geri dönüşe karşılık verecek mi?
Peki ama neden Küba?
Yukardaki yazıyı bir soruyla bitirdim.
O zaman o soruya verilecek bir “keşke”li yanıtla bu yazıya devam edeyim:
“Keşke bu şarkıya Küba’da değil, İstanbul’un mahallelerinden birinde (mesela Kuştepe) klip çekseydi Gülşen. O zaman daha hızlı geri dönüş alırdı.”
Hayır, milliyetçi bir bakışla filan bunu söylemiyorum.
Tamamen şarkının gideri/ruhu nedeniyle böyle sayıklıyorum.
O Küba mahallesi ve Latin hallenmeler haliyle bir yabancılaşma efekti yaratıyor.
Şarkının kendiliğinden coşmuş mahalle diline ters yönde akıyor görsel nehir.
Ama belki de yanılıyorumdur.
Belki de bizim mahalledeki 2015 model delikanlının/genç kızın görmek istediği aslında kendi mahallesi değil, o klipteki hayaldir.
Erotizmi bizdeki gibi gizli saklı değil, ulu orta yaşayan ve böyle oluşunu da hiç ayıplamayan o Küba mahallesidir. Kim bilir?
Paylaş