Türk Hava Yolları’nın Kevin Costner’lı tanıtım filmi ilk başta şık, güzel geliyor. THY ile uçanların kendini star gibi hissetmesi fikri, bu fikirden yola çıkarak reklamdaki şuursuz yolcunun da kendini Kevin Costner zannetmesi esprisi filan...
Ama birkaç kere daha denk gelip izleyince reklam filmini, bu kez malum espriden çok şu sorunun yanıtına takılıp kalıyorsunuz: “Peki THY ne yapıyor da star gibi hissettiriyor?” Maalesef reklamda bunun yanıtı, yanıtı bırakın ipucu bile yok. Costner yolcu (ya da “yolcudur Costner” da diyebiliriz), kırmızı halı üzerinde seke seke uçağa biniyor. Yolculuk sırasında kitap okurken uykuya dalıyor. O uyurken hostes geliyor ve Costner yolcu okumayı bıraktığı yeri bulsun diye kitabının arasına ayraç koyma nezaketini gösteriyor. Hostes yere düşen kalemi de almak üzereyken Costner yolcu uyanıyor. Ve kendini star zannettiği için kalemi alıp hostese imza veriyor, filan. Başka bir şey yok. Hostesler kitaba ayraç koyacak kadar şefkatli diye mi insanlar kendini THY’de star gibi hissedecek? Bu mudur? Servis, yemekler, yemeklerde kullanılan çatal bıçak, koltukların yatak olması, yani ne bileyim daha bir sürü şey gösterilebilecekken sadece bu mudur: Kitap ayraçlı Türk konukseverliği. Tamam o da güzeldir, hoştur. Ama insan kendini bu yüzden star gibi hissetmez ki, sadece iyi hisseder. Star gibi hissetmek/hissettirmek başka bir şey olmalıydı.
Star gibi hissetmeye ‘aktarmalı’ bir örnek
Uçakta star gibi hissetmek nasıl bir şey olmalıydı diye düşünürken aklıma geldi. Dört yıl önce Delta Havayolları ile Los Angeles’tan New York aktarmalı ıstanbul’a dönüyorum. Los Angeles’tan uçak geç kalktığı için New York’taki uçağı kaçırmıştım. Delta’cılar iki seçenek sundu. Ya sonraki sefer için bir gün bekleyecektim ya da bir saat sonra Roma’ya bir uçak kalkıyordu. Bu uçakla Roma’ya iner inmez ayarladıkları bir Roma-ıstanbul uçuşuyla dolambaçlı da olsa memlekete konacaktım. Tabii ki ikincisini tercih ettim. Fakat heyhat! New York-Roma uçağı da geç kalktı ve havalandığımızda anladım ki, indiğimde beni bekleyen bir Roma-ıstanbul uçuşu filan olmayacaktı. ılerleyen saatlerde aklıma geldi. Derdimi gidip bir hostese anlattım. “Bir dakika bekleyin” dedi. Bekledim van minüts... Hostes derdime derman olmuştu: “ıtalya’daki Delta’yla konuştum, ıstanbul’a giden Alitalia uçağını ayarladılar. Sizi kapıda Alitalia görevlisi karşılayacak, onunla işlemlerinizi halledeceksiniz.” Öyle de oldu cidden. Star gibi hissettim mi? Galiba evet, ama yorgunluktan geberiyordum artık...
Şimdi konuşulan...
Tek bir şey var. O da şu: Bir yapımcının korsan filmcileri yemeğe davet ettiği ve “Arkadaşlar filmim Avrupa’da gösterime girene kadar korsanını çıkarmayın” diye rica ettiği iddiası. Ve onların da bu ricaya uyduğu! Bu iddia ne kadar doğru, sokaklardaki korsan tezgahlarına bakınca anlaşılacak pek yakında...
Meşhur Aztek’te geceyarısı mantısı
Önce “Ah Aztek’in pazı dolması, ah mantısı” diye başladılar, sonra da “Hadi kalkın oraya gidiyoruz”. Anlamadım, “Neresi bu Aztek? Gecenin bu saati ne mantısı ne pazısı ayrıca?” diye itiraz ettim. Meğer Aztek çok meşhurmuş. Gecenin bir saati buraya pazı dolması ve mantı yemek üzere gelinirmiş. Ha bir de sucuk! Ben kafamda Arnavutköy’deki Bodrum Mantı gibi bir yer canlandırıyorum. Hiç öyle değilmiş! Aztek, şişli-Bomonti’deki sinagogun sokağında, lakin tekrar önünden geçsem bulamayacağım bir küçük mekan. Çünkü ışıl ışıl tabelası, şusu busu yok. Ayrıca bir kulüp girişine sahip. O yüzden “Pazı dolması burada mı yahu?” oldum hemen. “Evet” dediler, “gel gel”. Evet, 30 yıla yakındır varlığını sürdüren Aztek aslında bir bar. Scotch havasında, ama onun gibi yüksek sesli müzik yapmayan, isteyenin yine kendisini ortaya atıp dans ettiği, mutfağı gece dörde kadar hizmet veren ve gerçekten pazı dolması/mantısı söylenildiği kadar lezzetli olan bir yer. Tabii gecenin o saatinde bunları yedikten sonra yatıp uyumak ne kadar mümkün, malumunuz. Ama Aztek ilginç bir keşifti, bilin istedim.