Paylaş
Hatta alınganlığı abartıp küsmeyi de ihmal etmemiş.
“Bundan sonra Halil Sezai hiçbir ödül törenine katılmayacak” diye söylenerek...
Sebebi de şu: Talk şovu ve de “Kızsız Adam” videosuyla tanınan Hayrettin, Halil Sezai’nin taklidini yapmış sahnede.
Ödül alan şarkıcısının taklidinin yapılması da yapımcısını sinirlendirmiş. Olay bu.
Oysa hakarete varmadığı, küçük düşürmediği sürece bu tarz şeylere yapımcı da şarkıcı da gülüp geçmeli. Üzerinde durmamalı.
Sonuçta kimin taklidi yapılır?
Elbette çok konuşulan, fenomen olan kişilerin... Yani hem yapımcı hem de şarkıcının “taklit” durumuyla içten içten gurur duyması bile gerekirken onlar tam aksi yönde davranıyor.
Ve ertesi gün haber bile olmayacak bir taklidin herkes tarafından bilinmesine, okunmasına, izlenmesine yol açıyorlar.
“Yalan Dünya”daki Çağatay tiplemesinin dediği gibi tuhaf, çok tuhaf.
Son günlerin ‘en’leri
- EN ‘MAKİNİST’ NİHAL YALÇIN... Zeki Demirkubuz’un yeni filmi “Yeraltı”nın fragmanında zayıflamış, avurtları çökmüş olarak görünen Nihal Yalçın, tıpkı Makinist filmindeki Christian Bale’in uykusuzluktan bitap ve zayıf düşmüş hali gibi. Zaten Demirkubuz’un filminin atmosferi ve renkleri de Makinist’i anımsatıyor.
- EN MAÇO HABER... Dünya Kadınlar Günü’nde okuduğum en maço magazin haberi İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo’yla ilgili bir haberdi. Habere göre İdo hayalindeki kadını dizi karakterleriyle tariflemiş: “Eyşan gibi zeki, Hürrem gibi şeker, Feriha’dan uzun, Banu gibi güzel.”
Elbette habere bu karakterleri oynayan kadınların dana gibi fotoğrafları da “İdo’nun haremi” tadında eşlik etmiş.
O ünlü kadınlar adına utandım. Bir de genç İdo’nun, tıpkı babasına yapıldığı gibi “imparator” payesinde/dilinde ağırlanmaya başlanması çok fenaydı.
- EN GÜZEL YAZI... Son zamanlarda en çok sevdiğim, hatta kıskanıp özendiğim yazı onunki oldu.
Seyahatin piri Mehmet Yaşin’in Hürriyet Seyahat ekinde yayınlanan “Sekiz günde üç şehir, dünya çevresinde 40 bin kilometre” yazısından bahsediyorum.
Doğrusu bu ya, Yaşin’in İstanbul’dan yola çıkıp sürekli batıya giderek Los Angeles-Hawaii-Tokyo’dan geçtiği ve sekiz gün sonra yeniden şehrine döndüğü mini dünya turu benim bile başımı döndürdü.
Hele hele uzun uçak yolculuklarındaki bir aşağı bir yukarı attığı “geçmiyor zaman” voltalarını iliklerime kadar hissettim.
Çünkü yazıyı öyle içten ve Paul Auster’ın son kitabındaki diline öykünüp öyle ustaca yazmış ki Yaşin, okumaya doyamadım.
Eğer dünyayı bu kez de doğudan dolaşmaya karar verirse kendisine seve seve arkadaşlık ederim hani...
Akşam yemeği tavsiyeleri
Artık herkes kendi çapında/meridyeninde birer gurme oldu.
Özellikle hafta içi yoğun çalışan plaza kuşları, arkadaşlarıyla birlikte toplanıp cuma-cumartesi geceleri farklı bir şeyler yemek istiyor.
Bu keşif duygusu hoşlarına gidiyor.
Bilmem ne yatağındaki balık, filan sosa bandırılmış et diye uzayıp giden menüleri incelemek ve sonra bu yemekleri tatmak; en büyük eğlence epey zamandır.
O zaman şehrin gurmelerine iki mekan önerisi gelsin:
İlki Sıraselviler üzerindeki Mimolett.
Changa’nın iki adım ötesindeki Mimolett, tam da farklı şeyler yemek isteyenlerin denemesi gereken bir restoran.
En son bir ay önce buraya gittiğimde şunu yemiş ve upuzun adını -niyeyse- not etmiştim bir kenara mesela: Deniz Tarağı: Damla Sakızlı Karnıbahar Püresi ve Hindibağ Salatası’yla.
Mimolett aynı zamanda gördüğüm en ferah feza restoran.
Sıkış tepiş hiç değil.
Ve Maromi... Elmadağ’daki Divan Oteli’nin içinde açılan bu Japon restoranı ise teriyaki soslu somonu layıkıyla yapmalarıyla dikkat çekiyor.
Paylaş