Paylaş
Sadece güncel sanatı yakından takip eden belli bir kesim bilir.
Ne iş yaptığını bilmeyen için ise Akakçe hafızalarda Tuba Ünsal’ın kankası olarak yer etmiştir. Hatta birlikte çok güzel pozları vardır (bakınız: geçen aylardaki Marie Claire).
Onun dışında Akakçe giyimiyle dikkat çeker.
ıntihar eden yakın dostu Isabella Blow’un etkisiyle -Blow’un ilginç şapkaları çok ünlüydü- bazen kocaman, tuhaf şapkalar takar Haluk.
Bazen de genel geçer koyu renklerin aksine rengarenk giyinir.
Son olarak da, kadın korumasıyla gitmiş bir partiye.
Dikkatleri öyle çekmiş. Çekmemesi de imkansız.
Kadının boyu upuzun. Haluk yanında küçücük kalmış.
Milliyet’in eki Cadde de Akakçe’nin kadın korumayla partilemesinden yola çıkarak vaziyete çakmak istemiş:
“Andy Warhol mu soytarı mı?”
Okuduğumda “oha” dedim.
“Bu adam ne yapmaya çalışıyor” dersiniz, durumun absürtlüğünü de ortaya koyarsınız, ama “soytarı” demek ağır olmamış mı beyler?
Aynı başlığı popüler mekanlara korumalarıyla giren ve etrafında etten duvar ördüren işadamı için de atın o zaman.
Haluk’un kadın korumayla gezmesini savunmuyorum.
Evet, tuhaf.
Ama “soytarı” demek daha da tuhaf ve Haluk’a haksızlık olmuş.
Oya-Bora’yı özlemişim
Neredelermiş bunca zaman gerçekten?
Keşke müziğe bu kadar ara (10 yıl) vermeselermiş.
Cumartesi gecesi Disko Kralı’na konuk olarak katılan Oya-Bora ikilisinden bahsediyorum.
Hiç değişmemişler, hatta yıllar yaramış, daha da hoş görünüyorlardı ekranda (altı kediyle yaşamak insanı diri mi tutuyor?).
Oya Küçümen’de bir Meg Ryan-Goldie Hawn tadı vardı hatta (gerçi Meg Ryan son yıllarda estetikten Emel Sayın’ı andırmaya başladı hafiften, o da ayrı).
Sonuç olarak bu ikiliyi tekrar ekranda gördüğüme sevindim.
Türkçe popun 90’lı yıllar simaları birer birer çıkarılsa ekrana, hiç fena olmaz...
Türk kızının gururu mu
Robbie Williams, Türk asıllı sevgilisi Ayda’ya bir radyo programında evlenme teklifi etmiş, Ayda “evet”lemiş, hatta Robbie kızın parmağına yüzük takmış, filan...
Sonradan Williams’ın basın danışmanı “olay şakaydı, kurguydu, evlenmediler” diye bir açıklama yapmış. Güya kızın da haberi yokmuş bu kurgudan. Bizde nasıl yer aldı bu geyik haber?
“Türk kızının gururuyla oynandı” şeklinde.
Of yahu, ne ilgisi var?
Niye hep bu ezik edebiyat? Hıçkıran satırlar... Hemen mahalle delikanlısı gibi racon kesip sahiplenmeler, “o bizim bacımız” muhabbeti...
Üstüne beş çay kaşığı gurur da gurur...
Çok manasız...
O bir Ali Taran
Ben gerçekten programın adı “Yeteneksizsiniz Türkiye” sanmıştım.
Meğer ayrı yazılıyormuş. Yetenek ve sizsiniz.
Ayrı yazılsa da, manidar oluyor tabii yan yana okuyunca.
Acun Ilıcalı, Hülya Avşar ve Ali Taran jürilemesinden oluşan yarışma programından bahsediyorum.
Kuşkusuz programın en ilginç figürü Ali Taran.
Bir kere saçları dikkat çekiyor: Reha Muhtar stili.
Tamam, belki kendisi hep böyle topluyordu saçını, ama ilk Reha Bey’de gördük bu samuray tarzı.
Kural bir: Önce “görünen” kazanır.
Dahası, Taran’ın adı soyadı yazıyor o çarpı işaretinin üstündeki alanda. Dikkat ediniz.
Oysa diğer iki ünlünün sadece adı var: Hülya ve Acun.
Ali Taran ise Ali değil işte, ALı TARAN. Bir ego patlaması.
Bunu özellikle mi istedi diye düşünüyor tabii insan.
Son olarak: Eş zamanlı olarak yarışmanın RTL’de yayınlanan Alman versiyonunu (Das Super Talent) izledim.
Anladım ki, bizde yetenek denince genellikle “en ucube, en tuhaf, en abidik gubidik şeyler” akla geliyor.
Almanlar’ın “yeteneklileri” çok normal geldi, bizimkileri, hele hele gözünden fışkırttığı sütle mum söndürmeye çalışan terziyi görünce!
Paylaş