Paylaş
Ve albümlerinden birbirlerine şarkı sözleriyle mesaj yollamaları/çakmaları; her neyse artık...
Pazartesi günü Hadise’nin albümünü dinleyip yazmıştım. Şimdi sıra Sinan Akçıl’ın “Kalp Sesi” albümünde...
Sinan’ın albümünü dinlemek üzere stüdyosuna adım atar atmaz kendisine “süslü burjuva, nasılsın?” diye takılmamak olmazdı tabii.
Neyse ki Sinan kızmadı, gülümsemekle yetindi bu hadiseli hitap üzerine...
Bu arada bir süs ayrıntısı: Sinan’ın laptop’unun kabı Louis Vuitton’dan...
Şimdi gelelim şarkılarla ilgili ayrıntılara...
- En çok merak edilen şey şu: Sinan’ın sesi nasıl?
Kötü değil. Puslu, özellikle balad şarkılara gayet iyi gidebilen “salon erkeği” sesi var Sinan da. Elbette şarkılardaki iniş çıkışı ton ton hissettirecek geniş bir ses aralığı mevcut değil.
Ama zaten Sinan’ın “sesim şahane” diye bir iddiası da yok. “Şarkıların duygusunu dinleyiciye geçirebileyim, yeter” diyor.
- Benim bu albümde en çok kafamı karıştıran şey, bir şarkının farklı şarkıcılarla farklı türlerde iki kere söylenmiş olması.
Mesela “Cumartesi” şarkısı.
Ajda Pekkan’la olan versiyonu var. Bir de ünlü Bulgar şarkıcı Teodora’yla olan versiyonu. Teodora’lı da versiyon da iki tane. Biri Yunanca, diğeri Bulgarca!
“Yahu bir Arapça’sı eksik” dedim Sinan’a.
- Aynı şekilde Ziynet Sali’yle söylenen “Dayan”, Elif Kaya’yla beraber de söylenmiş.
Kısacası Sinan bu albümde bir tür, “hangisini istersen, seç dinle” demiş, ama bu kadar “seçenekli versiyon” bana biraz abartılı geldi.
- Bu albümdeki favorim İzel’le beraber söylenmiş “Bişey Olmuş” şarkısı oldu. Gerçekten güzel bir balad. Sinan ve İzel’in sesleri de uymuş.
- Hande Yener’li çıkış şarkısı “Atma”, Reina-Çeşme-Bodrum-Marmaris hattında sıkça çalacaktır bu yaz. Atmıyorum...
- “Şampiyon” şarkısının girişinde geçen yazın meşhur hiti “Alors On Danse”ın (bana göre iç bayıcı) sample’ları mevcut. O şarkıyı zaten sevmem, dolayısıyla “Şampiyon”u direkt es geçtim.
- Sonuç olarak Sinan Akçıl’a bi şey olmuş.
“Daha çok şey yapabilirim, sadece Türkiye’yle sınırlı kalmak istemiyorum” derken mesela gözleri kamaşıyor, yapmak istediği (Justin Timberlake misali) büyük sahne şovlarından bahsediyor...
Doksanların meşhur Sezen hitindeki gibi, “Hadi bakalım” diyorum o zaman, “Hadi bakalım kolay gelsin.”
MM röportajı günlerce sürsün
Ben de Ayşe Arman’ın Murathan Mungan’la yaptığı röportaj günlerce sürsün, hatta hiç bitmesin diyenlerdenim.
Öyle birkaç gün yetmez, bir hafta, hatta bir ay bile sürebilir.
Tıpkı beşyüz küsur sayfalık son kitabı gibi Mungan’ın, röportaj da günler-geceler boyu sürsün/okunsun.
Çünkü güzel konuşuyor Mungan. Kitap gibi anlatıyor.
Önceden bildiğimiz, aşina olduğumuz şeyleri bile öyle nakış gibi işleyerek anlatıyor ki, okumazlık edemiyorsun.
O yüzden bitsin istemiyorsun bu röportaj, gerçekten günlerce sürsün. Bakınız, pazartesi günü devam eden röportajda şöyle demiş Mungan:
“Kendinden ne yapmak istiyorsun? Temel soru hep bu.
Bir tane hayatın var, sana öğretilenler ve dayatılanlar var, bir de senin arzuların ve hayallerin var.
Kendinden ne yapmak istiyorsun?
İşte bunu fark ettiğin ve emek harcadığın zaman, o ömür bir hayat niteliği kazanıyor. Özen gösterirsen, kendini eğitirsen, kendini oldurursan...”
Sabaha karşı polis baskını
İki kız arkadaş. Galata’da aynı evi paylaşıyorlar.
İkisinin de işi gücü var. Yoğun çalışıyorlar. Bir tanesi o gece sevgilisinin evinde kalıyor. Diğeri evde yalnız.
Pazartesi sabaha karşı 05.30 gibi apartmandaki gürültüye uyanıyor.
Gecelikle kalkıyor yataktan, “Noluyor?” diye...
Çığlıklar duyuyor ve merdivenleri bir aşağı bir yukarı inen sert adımlar...
Derken kapısı sert bir şekilde çalınıyor.
“Açın, polis!” diye.
Korkuyor kız, titreyerek kapıyı açıyor. Ve karşısında ona doğru yöneltilmiş silahları görüyor.
Hani kalp hastası olsa oracıkta heyecandan gider insan.
Çok geçmeden polisler silahlarını indiriyor ve birini aradıklarını söylüyorlar.
“Ben buraya taşınalı bir hafta oldu” diyor kız, “O kimdir, tanımıyorum.”
Ve gidiyorlar. Olay bitiyor. Ama kız da bitiyor.
Uyuyamıyor bir daha.
Çünkü hayatının büyük bir bölümü Almanya’da geçtiği için anlayamıyor, “Bu neydi?” diye...
Bize anlatıyor olanları. Tüm arkadaşlarına. Gayet normal geliyor bize. Hatta esprisini yapıyoruz, “abartma” diyoruz.
Oysa ona “normal” gelmiyor.
Galiba hiçbir zaman da “normal” gelmeyecek...
Paylaş