Facebook’ta chat yapmak: Msn’den hálá konuşuluyor, ama Facebook’ta chat yapmak şu sıra daha gözde.
Yeni başlayan chat sistemi msn’in pabucunu dama atabilir.
n Rengarenk fularlar: Bizde henüz o kadar yaygın değil ama Amerika ve Avrupa’da erkek-kadın herkes boynuna fular dolayıp geziyor. Kimisi bizim poşular gibi gibi kimisi farklı renklerde, çeşit çeşit yani. Özellikle gömlek-ceket ikilisiyle şık duruyor.
n Macbook Air: Apple’ın son numarası. Bildiğimiz Macbook’un neredeyse kağıt inceliğinde olanı, dolayısıyla en hafifi ve bu haliyle neredeyse en fetiş türü.
Kısaca, "küçül de cebime gir" cinsinden yeni versiyonu. Mac kullanımının daha yaygın olduğu Amerika’da kullanılmaya başlandı bile. Bizde de görücüye çıktı tabii.
n Uzakdoğu mutfağı çılgınlığı: Bu aslında tamamen bize özgü. Arka arkaya açılan Uzakdoğu restoranları sayesinde oluşan bir çılgınlık. Çok yakında buna Hint restoranları da eklenecek. Sushico’nun sahibi Selim Yalın’ın böyle bir projesi var mesela.
Bu arada Uzakdoğu restoranları içinde Spice Market’ı tek geçerim (en fena yanları, mutfak kısmına yakın oturduğunuzda duyduğunuz yemek kokuları).
nSinemada yastık savaşı:
İstinye Park’ın sinemasına aylar önce bir filmin galası için gitmiştim.
Pazartesi günü ise Kate Hudson’la Matthew McConaughey’in filmi "Altın Şans"ı izlemek için yolum düştü.
Hani romantik komedidir, eğleniriz diyorduk. Ama hayatımda bu kadar salak bir film daha görmedim.
Ne espri var ne bir şey. Kate Hudson’a yazık olmuş. Oysa İskelet Anahtar’da ne güzeldi.
Matthew ise kas yığınından ibaret, en ufak bir karizması yok filmde.
Saçları da berbat.
Hal böyle olunca sıkıntıdan patladım. Neyse ki salonda tanıdık insanlar vardı, yüksek sesle konuşup gülebildik.
Ara verilince Absolut’un yeni reklam filmi dönmeye başladı. Hani şu polislerle protestocu bir grubun taş/cop yerine yastık savaşı yaptığı "ütopik" reklam.
O an çaktık ki koltuklara koyulan beyaz minik yastıklar bu reklamın alt metniymiş.
"Madem öyle işte böyle" deyip salonda yastık savaşı başlattım.
Meğer nefis bir deşarj olma yöntemiymiş.
Biz (yaklaşık altı-yedi kişi) kurtlarımızı döktük.
İstinye Park sinemasına uğrarsanız tavsiye ederim yani...
’Bize de prezervatif lazım’ diyen adam
Saint-Michel Lisesi öğrencisi Can Duran, spor dergisi Men’s Health’i satın alıp okula gitmiş. Derginin sayfalarından birine yapıştırılmış hediye prezervatifi de okulda fark etmiş. Prezervatifi gören cingöz bir arkadaşı da durumu hocalarına ispiyonlamış.
Sonrası iğrenç. Öğretmenlerden biri, "Bize de lazım, git bunu kime uygulayacaksan uygula" diye çocuğa çıkışmış.
Can da bu saçma davranışı savcılığa şikayet etmiş (bravo!)
Bunun üzerine okul yönetimi ne yapmış? Can’ı okuldan atmış!
Bu nasıl iş? İnsanın şu okulun kapısına bir kamyon dolusu prezervatif bırakası geliyor.
Bir kere prezervatiften niye ürkülüyor ki?
Dergiden promosyon olarak çıkar ya da çıkmaz, 19 yaşındaki biri (çocuk değil artık) yanında isterse prezervatif taşır. Bunda kötü bir şey yok.
Asıl ürkütücü olan öğretmenin tavrı. Nedir o öyle, "bize de lazım" aşağılaması filan.
Saint-Michel’ciler öğretmeni uzaklaştırması gerekirken öğrenciyi atıyor. Fransız adaleti bu mudur?
’Taksiye bindirip gönderdim’ diyen kadın
Kız arkadaşının evine kapağı atan erkekler yazısı üzerine gelen en hoş mail’lerden biri Gamze K.’ya aitti.
Gamze evine yerleşen erkek arkadaşından o kadar bezmiş ki; bir gün adamın tüm eşyalarını toplamış, taksiyi çağırmış ve gitmesini söylemiş. Okuyunca "pes" dedim, o vaziyete gelinceye kadar adamın durması kabahat zaten.
Ha bir de Gamze K., bu erkeklerin durumuna şöyle bir tanımlama getirmiş, "içgüveysi erkekler".
Yaratıcı okur, sevdim sizi. Kendinize iyi bakın...