Paylaş
Çünkü Sıla ile Ahmet Kural arasındaki şiddet davasının saçma bir şekilde “üçüncü kişisi” haline geldi.
Sıla ifadesinde diyor ki, “Mutfakta oturup sohbet etmeye devam ettik. Kurtulamadığım Okan Can Yantır sorusu geldi tekrardan. Ahmet Kural bir anda kıskançlık krizine girdi.”
Kurtulamadığım diyor Sıla, tekrar ve tekrar aynı soru...
Bıkkınlığını gizlemiyor.
Kural da zaten kafayı o meseleye taktığını:
“Evde 3-5 saat daha içtikten sonra içimde olan şüpheden dolayı aynı soruyu sormakta ısrar ettim.”
GÖRÜNEN ŞU DEĞİL DE NEDİR
Elbette olayların New York’ta geçen bir Amerikan dizisi rahatlığı ve laylomluğunda gelişmesini filan beklemiyoruz.
Ama el insaf.
Dışarıdan bakınca görünen şu değil de nedir:
İki sevgili ayrılıyor.
Aslında ikisi de birbirini pek unutamıyor, ama farz edelim ki dünyalar çok ayrı.
Sonunda ilişki tıkanıyor ve “Bitirsek iyi olur” noktasına geliniyor. Normal.
Ayrıldıktan sonra kadın ya da erkek fark etmez; her ikisi de bir başkasıyla flört edebilir.
İster beş dakika ister beş ay sonra.
O hızı kimse yargılayamaz. Kime ne, sana ne.
Kimisi bir an önce unutmak ve acısını gömüp üzerinde tepinmek için flört eder... Kimisi karşısındakine “Bak, sensiz de iyiyim” mesajını vermek için...
Kimisi uzun süre yalnız kalamadığı için...
Kimisi de gerçekten yeni birine ihtiyaç duyduğu için...
Sıla da Okan Can Yantır’la flört etmiş olabilir.
Hatta Ahmet Kural da ismini bilmediğimiz bir başkasıyla.
Bu sebepler ya da başka sebeplerle.
Ne olmuş yani?
Aylar sonra tekrar bir araya gelindiğinde taraflardan birinin dönüp dönüp kendi içinde “Sonsuz şüphe” diye devam filmi çekmesinin, en sonunda delirip tekme tokat girişmesinin şuursuzluğuna kılıf olabilir mi o yaşandı bitti flört?
Olamaz...
Bir yandan ilk ayrılıkla yeniden birleşme dönemi arasında kalan o flört öznesine, yani Okan Can’a da yazık.
Düşünsenize adınız durmadan davada geçiyor, manasız bir şekilde gündem kuyusuna sürükleniyorsunuz.
Hani Yantır da bir dava açsa yeridir, adımı kullanmayın yetti artık diye.
Bir yandan tüm bunlar ünlüsüyle ünsüzüyle ilişki yönetememe halimizin koca bir resmi mi acaba?
Hakikat durağında bin hayal durağında in
Gaye Su Akyol’u kanlı canlı ve elbette gecikmeli olarak ancak geçtiğimiz günlerde, Taner Ceylan’ın düzenlediği serginin partisinde izleyebildim. Karaköy Vor Klein’da.
‘Kainat perisi’ kıvamındaki kostümü, hemcinslerinin haset dolu bakışlarına yol açan incecik beli, bol nağmeli/dalgalı tok, kadife sesi ve güçlü duruşuyla gerçekten de başka bir gezegenden dünyaya zorunlu iniş yapmış assolist gibiydi Gaye.
Ya da Star Wars’taki Prenses Leia’nın torununun torunu filan...
Tam da o mini performansının üzerine Gaye’nin İstikrarlı Hayal Hakikattir videosu çıkageldi.
Bir minibüste geçen bu videoya bayıldım!
Şoför Gaye’nin elindeki tesbihe, her kesimden yolcusuyla birlikte hakikaten hayal alemine doğru gazlamasına...
Tıpkı Mabel Matiz videoları gibi hikayesi var, başa dön dön seyret.
Gerçi video CHP’nin yakın zamanda yayınladığı “Aynı belediye otobüsündeyiz” temalı reklam filmini de andırıyor, ama kimin umurunda.
Gaye’ninki elbette o kadar sıradan değil.
Unutmadan; ben en çok videonun esas kahramanı olan ‘uzay minibüsü’ndeki He-Man ve Uzay Yolu ayrıntılarını sevdim.
Paylaş