Paylaş
90’LAR... İKLİM BİR TÜRLÜ AKDENİZ OLMAZ
Doksanlarla birlikte ‘Bir acayip zor yarış’ başlar. Televizyonda kanallar çoğalır, iletişim olanakları artar. ‘İçimizdeki aç hevesler’ bir bir ortaya çıkar. Çünkü çağ atlanmaktadır; daha çok arabaya, eve, hatta rafta duracak ansiklopediye sahip olunmalıdır! Bir yandan da Doğu’daki şiddetin sesi daha çok yükselmeye, faili meçhul cinayetlerin karanlığı insanların üstüne daha çok çökmeye başlar. Sezen Aksu bu kez aşkı bir kenara bırakıp gülümsetmeyi hedefler: “Belki şehre bir film gelir, bir güzel olur orman yazılarda, iklim değişir Akdeniz olur, gülümse”.
Ama iklim bir türlü Akdeniz olmaz ve Aksu belki de hayatındaki en karamsar şarkıyı yapar: “Bir çağ yangını bu, dünya günahkar, masum değiliz hiçbirimiz.”
Peki ya aşk? Kadınlar artık aşkta daha teslimiyetçidir. Çünkü kendilerini adadıkları kariyer basamakları, artık onları mutlu etmemektedir:
“Ben sen sen diye bittim oğlum, hadi dur o sarı odalarda durabilirsen”.
80’LER... GİTME DUR NE OLURSUN
Televizyonda tek boyutlu bir TRT havası. Halkın tek eğlencesi gazino kıvamındaki ‘Bir Başka Gece’ programı. İzmir Fuarı ve Maksim Gazinosu hikayeleri... Sinemada Atıf Yılmaz’ın Müjde Ar’lı ‘Bir Başka Kadın’ filmleri. Medyadaki asıl fırtınaysa Duygu Asena’dan: ‘Kadının Adı Yok’ kitabının baskı üstüne baskı yaptığı zamanlar.
Tam da bu ortama denk düşer şehirli kadının dökülüp saçılmasına olanak sağlayan Sezen şarkıları: “Seni sevdiğimi unut, sevişmelerimiz yalan, unut beni de her yalan gibi unut” derken, aynı zamanda yeni bir dilin öncüsü olur. Boyun eğmeyen, her şeyi açık açık söyleyen bir dilin/kadının. Ama en çok da terk etmeye, alıp başını gitmeye meylini belli eder: “Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde”.
Kadın filmlerinden aldığı ilhamla
seks özgürlüğüne göz kırpar: “Dün bütün gece seni düşündüm yanarak” deyip sevgilinin sıcak nefesini sayıklarken umursamaz takılınır: “Bu gece gel yarın, istersen yine git”.
2000’LER... OH OH SUYUNDAN DA
Yaşam tarzında cep telefonu, internet, chat, sosyal medya ve blogun dayanılmaz erişimi... Televizyonda ağlak dizi ve gözetleme (BBG) dönemi. Sinemada Vizontele’den
Recep İvedik’e uzanan bir komedi çeşitliliği. Yani Aksu’nun şarkıda dillendirdiği gibi, “Oh oh suyundan da şuyundan da koy” devri.
Sadece üç-beş spritüelci değil, herkesin ortak arzusu olmuştur ‘hayatı çakmak.’ Hayatı çakamayıp antidepresanla ayakta duran yorgun modernleri unutmaz Aksu: “Bazen daha
fazladır her şey, bir eşikten
atlar insan, yüzüne
bakmak istemez yaşamın, o kadar azalmıştır anlam”.
Peki ya aşk?
“Kendimden kaçak, yarim keskin bıçak, nerde bende o yürek yardan cayacak”.
Nasıl olunur?
Bu zamanda ‘olmak’ kolay. Yeter ki kim olacağınıza karar verin. İşte bu haftanın hizmeti: ‘Nasıl Serdar Ortaç olursunuz?’
1. Objektiflere poz verirken başınızı öne doğru hafifçe eğip dişlerinizi göstererek geniş geniş gülümseyin. Bu esnada bakışlarınız yere doğru olsun, asla objektife bakmayın. İşte bu tipik bir Ortaç pozu ve gülüşüdür.
2. Hemen beyaz bir gömlek, koyu mavi ya da siyah jean edinin.En önemlisi de elips şeklinde iri tokası olan kovboy tarzı kemer. Bunu da taktınız mı, Ortaç stili tamamdır.
3. En önemli şey: Konuşurken sonu Z’yle biten kelimeleri tıSSSlayarak söyleyin. Pratik yapmak için Serdar Ortaç şarkılarını dön dolaş dinlemekte fayda var.
Mesela, “Hayat bizi neden yoruyorsun” dizesiyle bildiğiniz meşhur şarkısındaki şu dizelerde geçen Z’li kelimelerin nasıl da S olarak tınladığına dikkat edin:
“Nasip olsun en güzel aşktan BİZE (Serdar okunuşu: bisse), bu zamanlar fazla gezenlere VİZE (Serdar okunuşu: Vise) veren yok”.
4. Arkadaşlarınıza sık sık “Babacım, ablacım” diye seslenin. Bu seslenişler, Ortaç’ın canlı performanslarında sıkça kullandıkları arasında.
5. Yurtdışından model getiren bir ajansla anlaşın. Bir de Volkswagen Vito edinin. Ajanstan gelen yabancı kızları (en az dört tane olmalı) Vito’ya doldurun ve Reina’nın önünde fren yapın. Hemen içeride size hazırlanan özel locaya geçin ve kızlarla beraber şu şarkıyı usul usul mırıldanın: “Seni atacağım poşete yazık!”
Kafelerde neler konuşuluyor?
Wilma Elles’in sevgilisi Kerem Göğüş’ün, annesi Nurcan Hanım’ı neden herkese ‘ortağım’ diye tanıttığı...
Anne-oğul olarak tanınmaktan neden özellikle kaçındıkları...
Bir dönem Galerist’te beraber çalışan Murat Pilevneli ve Haluk Akakçe’nin arasının çok kötü olduğu... Pilevneli’nin, geçmişte sattığı tabloların parasını Akakçe’ye hâlâ ödemediği...
Paylaş