Ali Kırca’nın internete sızan seks görüntüleri bir kez daha gösterdi ki, bu zamanda "sevişme öncesi şüpheciliği" şart. Yoksa fi tarihinde seviştiğiniz adam ya da kadın tüm o görüntüleri türlü amaçlar eşliğinde (intikam, şantaj, vesaire) herkese bir anda mailleyiveriyor.
Ve bir bakmışsınız insanlar ofislerinde, evlerinde sizin pozisyonları izliyor, puan veriyor, filan.
O yüzden işte, karşınızdaki ister tek gecelik biri ister altı yıllık sevgili olsun, sevişmeden önce bol bol paranoya yapıp şimdi sıralayacağım şüphe ritüellerini birer birer yerine getirin derim.
1. Sevişilecek mekanı enine boyuna araştırın, kamera var mı yok mu iyice tespit edin. Bu konuda ihanet avcısı Joseph Bey’den yardım alınabilir pekala.
2. Partnerinizin (kameralıysa eğer) cep telefonunu sevişme esnasında mutlaka kapattırın.
3. Eskiler boşuna mı karanlıkta sevişiyormuş, bir bildikleri varmış işte. Kapatın ışıkları ve karanlıkta sevişin! Ki birileri tarafından kameraya alınıyorsanız dahi, siluet tadında çıkarsınız en fazla.
4. Daha da abartıp sözleşme hazırlayın: "Bu sevişmenin herhangi bir şekilde görsel, işitsel medyada yer alması durumunda..." diye başlayan upuzun, tumturaklı bir anlaşmayı partnerinizin önüne şak diye koyuverin.
"Abarttın" demeyin, olmaz olmaz da demeyin. Önlemi alın, ki teknolojiden uzak sevişsin bedenler, beyinler...
Sörfçüler boş zamanlarında ne yapar?
Malum, Alaçatı bir sörfçü cenneti. Ve şu dönemde arka arkaya sörf yarışması yapılıyor. Ben hafta sonu oradayken Jim Beam Surf’n Sound yarışı vardı.
Ama gel gör ki, her zaman bol rüzgarlı olan Alaçatı’da yaprak kımıldamıyordu.
Ya aşırı sıcaklardan dolayı böyleydi ya da 365 günün 360’ı rüzgarlıdır denilen Alaçatı’nın o beş günlük rüzgarsız zamanına denk gelinmişti.
Haliyle organizatörler dertliydi. İki-üç gün yapıldıktan sonra yarışların rüzgarsızlıktan durma noktasına gelmesinden ötürü.
Peki tüm dünyadan akın akın gelen sörfçüler rüzgar durup yarışlar askıya alınınca ne yaptı dersiniz?
Denize mi girdiler? Hayır. Alaçatı’yı keşfe mi çıktılar? Yine koca bir hayır.
Bütün gün otel lobisinde oturup ellerinde lap top, internette sörf yaptılar.
Hiç abartısız, saatlerce...
Bu arada sörfçülerin arasında bir tanıdık yüze rastladım. Dünyanın en sosyal pop rock şarkıcısı Teoman’a. Kendi halinde dolaşıyordu ortalıkta.
O da tatil için gelmiş Çeşme’ye. Bir süre otelde takıldıktan sonra Çiftlikköy’deki Fun Club’a gitti arkadaşlarıyla beraber...
İtinayla ihanet yakalayan Joseph Bey
Bu nemli İstanbul sıcağında şayet dışarıda fink atmıyorsa insan ne yapar?
Tabii ki kanapeye kurulup nemden yapışmış bir şekilde çaresiz zap yapar kanallar arasında.
İşte Kanal 1’de yayınlanan "İhanet Avcıları"na böyle bir çaresizlik anında rast gelip izledim. Programın esas adamı, bir tür kadın-erkek ilişkilerinin Sadettin Teksoy’u olmaya aday "dedektif" Joseph Erdem.
Joseph Bey’i anımsarsınız, hani Gamze Özçelik malum skandal sonrası bir basın toplantısı yapmış, beyefendiyi de "dedektifim" diye takdim etmişti.
Joseph Bey dedektiflik hikayesini ekrana taşımış bu programla. Aldatıldıklarını düşünenler, "güya" ona başvuruyor, Joseph Bey de aldatan eş ya da sevgiliyi iş üstünde yakalıyor, sonra da her iki tarafı yüzleştiriyor.
"Güya" diyorum, çünkü bence programdaki herkes çok güzel oynuyor.
O kadar belli ki oynadıkları. Tepkileri, replikleri filan evlere şenlik.
Mesela kendisinden yaşça küçük eşini bir başkasıyla yakalıyor (güya) mağdur kadın.
Verdiği reaksiyonun gündelik hayatta karşılığı yok, o kadar teatral ve sıradan ki sözleri.
"Gözüm görmesin seni, çık hayatımdan" demeler, adamın gömleğini yalancıktan çekiştirmeler...
Bu "fake" haliyle bile program eğlenceli ama, nitekim ben baştan sona kıkırdamak suretiyle izledim.
İNTERAKTİF GELİŞME: Yazıyı yazarken televizyon camiasından bir arkadaşıma sordum, programdaki karakterlerin gerçek olmadığını o da duymuş.