Paylaş
Hatta bir arkadaşım geçen yıl evlendiğinde hepimiz zalim zalim süre biçmiştik.
Üç ay sürer, yok yok en fazla altı ay diye...
Popüler çiftlerin çat çat boşanmaya başlamasıyla yine gündemde bu, “N’olcak canım, olmadı boşanırız, iki ayrı medeni insan gibi yolumuza devam ederiz” meselesinin dayanılmaz hafifliği, kolaylığı...
Hatta neredeyse şöyle bir gelenek bile oluşmaya başladı:
Evlen, çocuk yap, kısa bir süre sonra boşan ve çocukları olan iki dost gibi yoluna devam et...
Evlilik kurumunun kendisi başka yönlere/diyarlara doğru evriliyor tamam, peki ya sevgililik kurumunu ne yapacağız?
O da -taraflar arasında yazılı bir devlet belgesi olmasa da- kurum neticede.
Gel gör ki sevgililik denen şey de sallantıda.
BİRİNE ERİŞMEK ZORDU
Çok gezip gözlemleyen bir köşeciniz olarak söyleyeyim:
Kimse sevgili bulmak için çabalamıyor.
Olmasa da olur diyor, hatta hayat böyle daha güzel.
Oysa şu sosyal medya öncesi vaziyet öyle miydi?
Birine erişmek zordu.
Öyle hoşlandığın kişinin profiline bakıp 30 saniye içinde hayatına dair tüm ipuçlarını edinemiyordun.
Haliyle araya bir gizem perdesi giriyordu.
Gizem de neyi getiriyordu? Çabalamayı.
“Acaba bana uygun mu? Şu filmi şu şarkıyı seviyor mudur?” diye geceleri yatmadan önce salak salak düşünmeyi...
NEDEN TEK BİR KİŞİ OLSUN Kİ?
Şimdi bunlar rafa kalktı.
Giriyorsun profile.
Fotoğraflara bakarken kafanda bir şeyler oluşmaya başlıyor.
Bir imaj bir kurgu.
“Yok” diyorsun, “Çok egolu bu” ya da “Beni beğenmez, vazgeçtim. Şimdi kim uğraşacak?”
Ah bak tam o saniyede profiline girdiğin kişinin takipçilerine bakmak aklına geliyor.
İnsanlık hali tabii. Oradan dalıyor musun sonsuz bir profil kuyusuna, kataloğuna...
Bin tane seçenek. Bin tane imaj.
Haliyle kafan karışıyor, haliyle yoruluyorsun.
Ve sonunda geldiğin nokta: Neden tek bir kişiyle sevgili olayım ki?
Hadiii, gelsin bakalım aynı anda üç-dört kişiyi idare etmeler.
Geniş bir sevgililer ağı.
SEVGİLİLİĞİN EVRİM GEÇİRMİŞ HALİ
Ama şimdi bu doyumsuz zamanlar da bitiyor.
Dedim ya, artık kimse sevgili istemiyor!
Çünkü zor geliyor, çünkü sevgililik de evlilik gibi az da olsa sorumluluk yüklüyor ya.
O sorumluluktan kaçılıyor.
Onun yükü de sıkmaya başlıyor.
Tam anlamıyla hafiflemek, özgür olmak derdi ağır basıyor.
Bu da neyi beraberinde getiriyor?
Takılmayı...
Artık sevgililik diye bir şey yok işte.
Yarı umursadığın yarı umursandığın “takılmak” var.
Sor sokaktaki genç adama/kadına. Öyle diyecektir en doğal haliyle, “Takılıyoruz onunla”.
Sevgililiğin yeni ve evrim geçirmiş adı takılmak.
Varılan nokta bu yani.
Magazin gezegeni notları
◊ Seren Serengil ve Yaşar İpek, Nükhet Duru’nun güzelim klasiği “Beni Benimle Bırak”ı söylemişler. Neden ki? Ya da: Ne gerek vardı ki?
◊ Jabbar ve Serenay Sarıkaya işbirliğini sevdim. Bir marka projesi için bir araya gelip seslendirmiş olsalar da, “Haz” şarkısı kulağa iyi geliyor. Bence yol sırasında/yol alırken filan dinlenebilir.
◊ Simge’nin yeni şarkısı “Ben Bazen” de tam yol kafası şarkısı. Sözler de uygun: “Kaçmak istiyorum bu iklimden, belki de kendimden.”
◊ Ozan Doğulu Orkestrası’nın (ODO) şarkısı Efsane eski Eurovision şarkılarını anımsatmıyor mu?
◊ Talat Bulut açıklama yaptıkça batıyor. Her cümlesi bir öncekinden daha kötü oluyor.
“10 yıl sonra Google’a girdiğinde onun da (taciz iddiasında bulunan kostümcüyü kastediyor) adı çıkacak. Kim evlenir artık bu kızla?” Sadece bu cümle bile Talat Bulut’un zihin atlasının kıvrımlarını ele vermiş işte.
Paylaş