Paylaş
Laf olsun diye temayı “sessizlik” seçmemişler tabii.
Sessizlik temasını seçme nedenlerini uzun ve gayet kafa açıcı bir metinle açıklamışlar. O metinden kısaltarak aktarıyorum:
“Sessizlik bir ruh hali midir yoksa fikir değişikliği mi?
Veya seslerle dolu bir dünyada sukûnet ve huzur arayışı mı? Bir kaçış mı?
Korku mudur? Baskıdan mı kaynaklanır?
Bir müdahale midir, bir kırılma mı, yoksa duraksama mıdır?
Sessizlik pek çok farklı ve mecazi anlamlar içerir.
Bir iletişim biçimi, özel bir ifade tarzıdır. Sessizlik onaylama anlamına da gelebilir itiraz da olabilir.
Keder de ifade edebilir; dehşet, utanç ve öfke de...
Aynı zamanda kabul, samimiyet ve neşeye de gönderme yapar.”
ACABA?
Metni okuduktan sonra kör kuyulara düşmemek elde değil.
Gerçekten o kadar çok ses var ki etrafımızda. Sosyal medya sayesinde o seslerin sayısı daha da çoğaldı.
Bu durumda sessizlik yeni bir yaşam tarzı olabilir mi cidden?
Etraftaki sesleri dinlemeyi bırakıp sadece kendi iç sesine kulak verenler doğru mu yapıyor?
Cappadox’un yaratıcıları şahane bir konuya parmak basmış.
Çok sevdim. Tuttum bu meseleyi...
‘Cappadox’ta neler var
Cappadox’un teması üzerine ses verdim, şimdi de festivalin içeriğine dair öğrendiğim diğer detayları paylaşayım.
Önce tarihler: Bu yıl 14-19 Haziran tarihleri arasında yapılıyor Cappadox.
Daha önce gitmiş olanlar içeriği az çok biliyor.
Sadece bir müzik festivali değil Cappadox.
Müziğin yanı sıra gastronomi de var işin içinde, çağdaş sanat da...
İçinde bulunulan doğaya uygun olarak tematik yürüyüşler de...
Kısacası her şey bir bütün.
Müzik programında bu sene Mulatu Astatke, ALA.NI, Duman, Christian Löffler, Nicola Cruz, Gaye Su Akyol, Ceylan Ertem ve Kalben gibi isimler yer alıyor.
Çağdaş sanat programının küratörlüğünü ise Fulya Erdemci ve Ilgın Deniz Akseloğlu üstlenmiş.
Son olarak şu sessizlik temasıyla ilgili bir şey daha:
Susan Sontag demiş ki, günümüzde dilin itibarı düşerken sessizliğin itibarı yükseliyor.
Katılıp katılmamak size kalmış.
Ben artık sustum...
Yeme içme alemi bu zirveden umutlu
TURYİD, yani uzun açılımıyla Türkiye Restoran Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği yarın Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde iddialı bir gastronomi zirvesi düzenliyor.
Global Gastroekonomi adlı zirvenin amacı gayet net:
Güney Kore, Japonya, Peru, Danimarka ve İspanya başta olmak üzere çoğu ülke kendi mutfaklarını dünyaya bir marka olarak satabildi.
Peki biz bunu nasıl yapabiliriz? Ve bugüne kadar neden hâlâ yapamadık?
Bu amaçla gastronomi alanında markalaşmış ülkelerin lider isimleri zirveye katılıyor.
Çok çok ilginç isimler var.
Mesela Güney Kore mutfağının markalaşmasını sağlayan ve kimchi turşusunu global bir ürüne dönüştüren Dünya Kimchi Enstitüsü
Başkanı Jaeho Ha...
Elbette bizim yeme içme sektörünün önemli isimleri de zirvede konuşma yapacak.
TURYİD
Başkanı Kaya Demirer, “Bizim gastronomi hikayemiz 29 Mart’ta yazılacak” diyor.
Kısacası yeme içme sektörü bu zirve için hayli heyecanlı, iddialı.
Umarım bu heyecanın devamında sağlam tohumlar da atılır geleceğe dair...
Paylaş