Paylaş
Cumartesiyi pazara bağlayan gece Atina’da bir barda peş peşe kokteylleri yuvarlamışken yine aynı şeyi yaptım.
Ama bu kez içtiklerim boğazıma dizildi!
Çünkü Sertab Erener’in Ayşe Arman’a söylediklerini okumuş bulundum.
Sertab 100 yaşına kadar yaşamak için telomer denen bir tedavi görüyormuş.
Doğduktan sonra ölüme doğru giderek kısalmaya başlayan kromozom ucundaki telomeri uzatabilirsen çok sağlıklı ve uzun yaşayabiliyormuşsun.
Bundan da ötesi Sertab kendine zaten ultra dikkat ediyormuş.
Yedi yılda bir alkol alıyormuş, daha ne olsun!
Röportajı okuduktan sonra kafamı kaldırıp tıpkı benim gibi kadehleri yuvarlamakta olan şen şakrak Atinalılara baktım.
Hangimizin yaptığı daha doğruydu?
Uzun yaşamak adına Sertab gibi kendine yaşayan mumya muamelesi çekmek mi?
Yani her şeyden kısarak/sakınarak yaşamak mı?
Yoksa keyif aldıklarından kendini mahrum bırakmamak mı?
Doğruya doğru, artık Sertab gibi yaşayanların çağındayız. Trend bu. Onlar gibiler çoğalacak.
Ama “zevk almak” diye de bir şey var. Onu ne yapacağız?
O kadar disiplinli yaşamak zevki öldürüyor.
Haksız mıyım?
Bir maç ne kadar önemli olabilir ki
Zevk deyince...
Basketbol izleme zevkim hiç yok.
Tıpkı futbol izleme zevkim olmadığı gibi.
Ama Atina’dayken dediler ki, “Bu gece Panathinaikos ile Fenerbahçe Doğuş’un maçı var. Çok önemli maç, gelir misin?”
İkna olmak için haliyle maçın önemini sordum.
Bir maç ne kadar önemli olabilirdi ki?
Sunulan veriler sağlamdı:
◊ Bir kere basketbol Yunanistan’da futboldan bile daha çok seviliyor ve takip ediliyormuş. Panathinaikos da en büyük olmasının yanı sıra ateşli seyircisiyle de tanınıyormuş.
◊ Geçen yıl Fenerbahçe İstanbul’daki maçta Pana’yı 3-0 yenmiş.
O yenilgi üzerine başkan ceza olarak tüm takımı İstanbul’dan Atina’ya otobüsle götürmüş! (Tam delilik!)
◊ Dolayısıyla bu karşılaşma iki takım için hayli gergin bir karşılaşma olacakmış.
Öyle ki sırf bu yüzden Türk taraftarlara bilet vermemişler. Yani Fenerbahçe Doğuş forması giyip tezahürat ederek maçı izlemek imkansızmış...
Hepsini dinledim, “Tamam” dedim, “E madem bilet verilmiyorsa biz nasıl izleyeceğiz?” diye sordum.
Meğer Pana taraftarları arasında gizli gizli seyredebilecekmişiz!
Bilet ancak öyle bulunmuş.
Eğlenceye gel! “Hay hay” dedim ve işte sonrasında olanlar...
Haklılarmış
◊ Allahtan fanatik Pana taraftarlarının tam ortasında değildim. O nasıl çılgın bir seyirciydi öyle. Hâlâ yüksek doz sesten dolayı kafam zonklamakta...
◊ Salonda herkes çatır çatır sigara içiyordu. Biz yine uyuyoruz kurallara valla.
◊ “Basketbolda 10 saniyede işler bir anda değişebilir” diyordu işi bilenler. Haklılarmış. Fenerbahçe Doğuş tüm karşılaşmayı önde götürürken son saniyelerde Pana’nın atağıyla bir anda yenildi.
◊ Yerinden kalkmadan casus gibi maç izleyen bendeniz sonlara doğru ayağa kalkmaya başlayınca öndeki Pana taraftarının kafası iyice bulandı: “Hangi takımı tutuyor bu?”
O pozun final yorumu burada
Erkan Petekkaya ile Sinan Akçıl’ın Miami pozuna dair yorumumun başlangıç kısmı bugünkü Konsey’de! Finali ise burada arkadaşlar:
◊ Herkese Teoman’ın “Bana öyle bakma, anlayacaklar” şarkısını anımsatan pozda bence en cesur Erkan Petekkaya. Kendini Sinan’a teslim etmiş. Bir de öyle bakmış ki, Selami Şahin şarkısı tadında: “Ben Sevdalı Sen Belalı.”
◊ Sinan’ın Miami Vice tadında giyinip Erkan Bey’in “Az önce şirketin tüm hisselerini devrettim, artık şarapçılık yapabilirim” rahatlığındaki işadamı kılığına kaç puan?
◊ Bu pozdaki güven ilişkisine gelirsek: Erkan Bey Sinan’a yüzde yüz güveniyor, salmış kendini. Sinan ise kollarını açmış ama her an ortamı terk edecekmiş gibi bir havası, çapkın bir hali var.
◊ Petekkaya’nın bakışı şu şarkıyı da anımsatıyor: O Sen Olsan Bari...
◊ Son olarak: Onca dönen geyiğe rağmen Petekkaya’nın fotoğrafı kaldırmaması da bence şahane bir özgüven. Bin tebrik kendisine.
Paylaş