Paylaş
Daha anlaşılır bir şey yap, bu kafayla olmaz..
Yol yakınken vazgeç, senin iyiliğin için söylüyorum...
Genç bir yönetmen, Mu Tunç, ilk filmi Arada’nın bu geceki Dsmart gösterimi öncesi Instagram’ına nefis bir yazı yazdı.
Bu motivasyon kırıcı cümleler de Tunç’un o yazısından.
“Çünkü” diyor Tunç, “Küçüklüğümden beri ne zaman farklı bir şey yapmak istesem, yaşı benden büyük olanlar hep ‘Burası için fazla, seni kimse anlamaz’ dedi.”
Peşinden şunu ekliyor genç yönetmen:
“Bunu diyenlerin hepsi de cümlenin sonuna ‘Senin iyiliğin için söylüyorum’ ekleyerek bir de yaptıkları hayal katliamlarını meşru kıldı.”
O kadar doğru ki!
Siz de hayatınızın bir noktasında mutlaka bu lafları duymuşsunuzdur.
Bazen bir büyüğünüzden bazen en yakın arkadaşınız, sevgiliniz ya da eşinizden.
Kim olduğu fark etmez.
Önemli olan herkesin çevresini bu şekilde yönlendirmeye alışık olması:
Aman risk alma, sakın konforlu alanından çıkma, varolan şeylere uy, denenmiş şeylerle idare et.
Oysa Mu Tunç’un dediği gibi herkes farklı bir şey yapmak için geliyor dünyaya.
Onu yaptığın zaman anlamlı oluyorsun.
O anlamı da bir ya da bin kişi, birileri görüyor işte.
Mu’nun söylemeye çalıştığı şey bu.
“Senin iyiliğin için söylüyorum”lar iyilik için değil aslında bizzat kötülük için söylenmiş oluyor.
Demem o ki, içinizden ne geliyorsa onu yapın şu hayatta.
Botokslu bir geri dönüş
90’lar Türkçe popunun durup durup yeniden hortlamasına benzer bir hadise:
Aynı dönemin gençlik dizisi Evimiz Hollywood’da, orijinal adıyla Beverly Hills 90210, aynı kadroyla geri dönüyormuş.
İlk bölümün yayın tarihi de belli olmuş: 7 Ağustos.
Oyuncu kadrosunun pilot bölüm için bir araya geldiği videoyu ve kadronun son versiyon fotoğraflarına baktım ve şöyle mırıldandım:
1. Hiçbir şey tadında bırakılmıyor!
2. Allah’ım hepsi nasıl da botokslu!
3. Tori Spelling aynı ilk versiyondaki gibi, helal!
4. Ah Luke Perry ah!
Kentsel dönüşüm apartmanının altında bir Sidney havası
Kentsel dönüşüm apartmanları bir Anadolu yakası gerçeği.
Ne zaman o tarafa geçip Bağdat Caddesi civarında dolaşsam depreme dayanıklı değil diye yıkılıp yeniden yapılan “kentsel dönüşüm” apartmanları görüyorum.
Kimisi hâlâ inşaat halinde kimisi gıcır gıcır, yeni bitmiş.
İşte o yeni apartmanlardan birinin altında, bir ay önce açılmış bir mekandaydım önceki akşam: Suadiye’deki The Townhouse.
Mekana girer girmez şaşırdım. Perşembe akşamı olmasına rağmen içerisi tıklım tıklımdı...
Sidney’in Watsons Bay’inde gördüğüm, “spor şık” diye tarifleyeceğim ‘pub’ları andırıyor
The Townhouse.
Zaten iki genç (ve abi-kardeş) patronu Eren ve Kerem Canatar da Londra’nın modern pub’larının izinden gitmiş The Townhouse’u yaratırken.
Mekanın hem nefis kokteyllerini hem de yoldan çıkartan kızartması bol atıştırmalıklarını sevdim.
Tek eksiyi levreğe yazdım, fazla pişmekten biraz kuruydu.
O gece bir de şunu anladım:
“Bağdat Caddesi kalabalığı yeniliğe alışık değil, hep aynı yere ya da eğlence için karşıya geçiyor” denilse de, artık durum değişiyor gibi.
Paylaş