Saza niye gelmedin Prens Harry!

Londra’ya giderken uçakta harıl harıl çalışıyorum.

Haberin Devamı

Sanki lisedeyim ve ertesi gün sözlü sınavım filan var!
Evet, durum tam da öyle. Bilgisayarım açık, önümde dört sayfadan oluşan uzun bir yazı.
Madde madde İngiliz Kraliyet Ailesi mensuplarına nasıl hitap edileceği, onlarla nasıl iletişime geçileceği, ayrıca ne giyilmesi gerektiği anlatılıyor!
Mesela ilk madde diyor ki: Kraliyet mensuplarıyla sohbeti asla siz başlatmayın.
Bekleyin, onlar sizinle sohbeti başlatsın! Aynı madde şöyle devam ediyor:
Doğal olun, para ve politika konularına girmeyin, kişisel soru sormayın. Örnek de vermişler, “Kraliçe nasıllar?” demeyecekmişiz.
Bitmedi! Asla dokunmayın deniliyor Kraliyet mensuplarına. Sadece el sıkışmak serbestmiş.
Bunu hiç sevmedim! Biz el sıkışmakla yetinmez, iki yanaktan da şap şap öperiz ya.
Kraliyet’ten birinin beyaz yanaklarını öpmezsem içimde kalır bak, üzülüp ağlarım...

ZÜLAL BALPINAR’I HATIRLADIM!
Çilem bitmiyor. Uçak Gatwick Havalimanı’na doğru savrula savrula inişe geçerken “Kraliyete nasıl davranılır?” bölümünden “Nasıl hitap edilir” bölümüne savruluyorum.
Kraliçe’ye “Her Majesty the Queen”, prense “Your Royal Highness” diye hitap etmek en resmi ve kabul göreniymiş.
Dük, düşes hitapları ayrı, oraya hiç girmeyeyim.
Bu arada üşenmeyip örnek giriş cümlesi bile vermişler:
Misal: “Your Royal Highness, how do you do?”
Bu cümle şu aşağıdakinden daha kibarmış ve tercih edilmeliymiş: “Nice to meet you, Your Royal Highness.”
Tam bu esnada çocukluğumun TRT’sine ışınlanıyorum!
Her hafta sonu çizgi film kuşağından önce ekrana gelen, Fransız şarkıcı Mireille Mathieu gibi kesilmiş küt saçı ve renkli fularlarıyla İngilizce dersi veren Zülal Balpınar’ın İngiliz aksanlı tonlamalarını hatırlıyorum!
Tanrım! Bir Açık Öğretim dersinin içine filan mı düştüm?
Bu bir kabus mu?
Bilgisayarı kapatıyorum. Kraliyet görgüsü umrumda değil.
Prens Harry ile karşılaşırsak da Mete Horozoğlu’nun Jessica Alba’ya “Jessica Hanım” demesi gibi ben de “Harry naber canım ya!” der geçerim artık, napalım.

KRALİYET’LE DERDİM NE?
Yazının başından beri -haklı olarak- İngiliz Kraliyeti ile ne alakan var yavrucum diye meraktan kıvrananlara durumu açıklıyorum:
Prens Harry’nin hayır kurumlarına gelir sağlamak amacıyla son beş yıldır Londra’da düzenlediği Flannels for Heroes etkinliğine davetliyim.
Bu yıl Dockers sponsorluğunda düzenlenen etkinlikte kriket maçı oynanıyor ve sadece Kraliyet mensupları değil, İngiliz jet set’i de bu davete iştirak ediyor.
Uçakta sayfa sayfa kraliyet adabını hatmedişim bu yüzden yani.

KRİKETTEN ÇOK İLGİMİ ÇEKEN ŞEY
Ve beklenen an gelip çatıyor. Flannels for Heroes daveti için Chelsea’deki Burton Court’a sayfa sayfa anlatılmış ‘dresscode’ kurallarına uyumlu bir şekilde giyinmiş olarak adımımı atıyorum.
Saat 13.00 civarı başlayan etkinlik 18.00’e kadar sürüyor.
Bu esnada yanı başımızdaki sahada kriket maçı oynanıyor ama pek az kimse kriketle ilgileniyor.
11’er kişilik iki takımla oynanan, ortasındaki dikdörtgen sahayla ilgili bin tane kuralın olduğu kriketin kendisinden çok oyuncuların giydiği beyaz gömlek-pantolon ve üstlerindeki baklava dilimli anne süveteri ilgimi çekiyor.
Stil tanrıçası böyle bir şey...

LADY KITTY DE BURADALAR
Öğle yemeği ve sonrasındaki içki sosyalleşmesi sayesinde bu cool ve jet-set kalabalık kaynaşmaya başlıyor.
Ortalık lord’dan düşesten geçilmiyor. Misal, Lord Frederick Windsor ve Lady Kitty Spencer buradalar.
Tanıyor muyum, tabii ki hayır, alt komşum değil kendileri. Birileri tanıtıyor sağolsun.
Mesela Lady Kitty aynı zamanda Diana’nın yeğeniymiş...
İngiliz basını için çok önemli sosyetik simalar da burada.
Tanıdığım tek ünlü ise Hugh Grant. Şık kırışmış, ama hala yakışıklı adam.
Gelmesini beklediğim esas mühim aristokrat ise Galler Prensi Harry! Gelecek dediler diye bekliyorum bekliyorum, ama Harry gelmiyor kendi etkinliğine.
Oysa o kadar adab çalışmıştım di mi?
Boşa gidiyor tüm emeklerim.
Saza niye gelmedin diye çemkirmem bu yüzden sevgili Harry. Neyse artık, seneye görüşürüz!

Haberin Devamı

***********

Ah Okan ah
Çarşamba gecesi izlediğim 10. Hormonlu Domates Ödül Töreni’nde şov dünyasından Okan Bayülgen ödül aldı.
Daha doğrusu programında sarfettiği homofobik sözler nedeniyle yuhlandı.
O an içimden, “Keşke burada olsa ve bir şeyler söyleseydi Okan. Bu medeni cesareti gösterebilecek tek kişi o” diye düşündüm.
Meğer fazla safmışım. Okan Twitter hesabından bu ödül üzerine öyle şeyler yazdı ki...
“Gerizekalılar” dedi, “Siz kim oluyorsunuz?”
“Özür dileyin” diye ekledi, “Terbiyesizler!”
Yuh dedim, bu mudur seviye? Verilen negatif ödülü kabul etme, gerekçesine itiraz et, öyle değil böyle de, tamam.
Ama özür dileme dayatması nedir? Peki ya hakaret?
Bayülgen’in ülkenin en başındaki kişiyle aynı üslubu/anlayışsızlığı paylaşması çok acı, çok üzücü.
* NOT: Hormonlu Domates’i düzenleyen Lambda’cılara sordum, “Bir yanıtınız olacak mı?” diye. “Onur Haftası ve bugünkü yürüyüş nedeniyle çok yoğunuz, böyle bir gündemimiz yok” diye yanıt verdiler.

Yazarın Tüm Yazıları