Paylaş
Amerikalı bir binbaşının (Harvey Keitel şahane canlandırır) liderlik
ettiği bu süreçte sorgulanan şey, ünlü orkestra şefinin Nazi partisiyle geçmişte işbirliği yapıp yapmadığı meselesidir.
Furtwängler yöneltilen suçlamalar üzerine savaş boyunca birçok Yahudi’yi himaye ettiğini söyler ama şunu da kabul eder:
Nazilere karşı ödün vermek zorunda kalmıştır, muhalefet etmemiştir ama onlarla doğrudan bir işbirliği içine de girmemiştir.
Amacının müziğin politikadan daha önemli olduğunu kanıtlamak olduğunu yineler Furtwängler.
Ama birtakım belgeler ortaya çıktıkça da zor durumda kalır.
Film zaten seyirciyi sürekli bir ikilemde bırakır:
Furtwängler masum mudur yoksa suçlu mu?
HAK ETTİ Mİ YOKSA...
Nefis bir filmle hafızalara girmiş bu hikâye şu anda ünlü Rus orkestra şefi Valery Gergiev’in başına gelenlerle kıyaslanıyor.
Malum, Gergiev en son Münih ve Viyana Filarmoni Orkestrası’ndan uzaklaştırıldı.
Birçok pozisyonunu kaybetti.
Putin’le olan dostluğunun bilinmesi ve savaşa karşı net bir duruşu olmamasından ötürü.
Bu karardan sonra sanat dünyası, tıpkı Szabo’nun filmindeki gibi ikiye bölünmüş durumda:
Gergiev bunu hak etti mi, hak etmedi mi?
Mesela Fazıl Say hak etmedi diyenlerden.
Instagram hesabında şöyle yazdı:
“Evet, Putin ile
yıllardır dostluğu olan bir sanatçı.
Ancak savaş
kararını veren Gergiev değil ki”.
Gergiev’in bunu hak ettiğini düşünüp net bir duruş sergilemesi gerektiğini söyleyenler de az değil.
Hatta daha çok.
UNUTMADAN...
Szabo’nun filminin sonunda bir arşiv görüntüsü vardır.
Bir konser sonrası Goebbels yerinden kalkıp şefi tebrik etmeye gider.
Tokalaşma sonrası Furtwängler mendille elini siler.
Ekmek tutkusunun peşinde ikinci mekanı açtı
Etiler’deki “Pelin’in Ekmeği”ni bilenler bu dükkânın ekmeklerinin lezzetine de mutlaka aşinadır.
Pelin Uğur’un ekmek aşkıyla başlayan “Pelin’in Ekmeği” şimdi Bebek’te yeni bir mekana daha dönüştü: Ninda.
Hitit dilinde ekmek anlamına gelen Ninda’da Pelin Uğur sadece ekmek değil; çeşit çeşit kruvasanlar, sağlıklı tatlılar ve yumurta çeşitleri servis ediyor.
Pelin’in ekmeğe olan aşkı ise nefis bir merak hikâyesi.
Yurtdışındaki restoranlarda yediği lezzetli ekmeklerden sonra, “Neden bizim ekmeklerimiz bu kadar güzel olmuyor?” diye merak ediyor Pelin.
Önce Fransa’dan Eric Kayser’in “Larousse du Pain” kitabını alıyor.
Sonra da evinde ekşi mayalı ekmek denemeleri yapmaya başlıyor.
Derken bu ekmekleri yakın çevresiyle paylaşıyor.
Paylaştığı ekmekler çok beğenilip “Devamını getir” sözlerini duyunca
soluğu ekmek konusunda fenomen olan San Francisco’daki Tartine Bakery’de alıyor.
İşin püf noktalarını tamamen öğreniyor ve sonunda ekmek aşkı 2017 yılında küçük bir fırın dükkânına dönüşüyor.
Tam bir “tutkunun peşinden git” hikâyesi Pelin’inki.
Hepimize ilham olacak türden...
Paylaş