Malum, Alacakaranlık sadece bir film değil, en başından beri her genç kızın rüyası gibi bir durum. Serinin yeni ayağı “Şafak Vakti” filmi de bu rüyanın evlilik ve balayı kısmını doğal olarak uzattıkça uzatıyor.
Bu Türk dizisi gibi uzayıp giden reklam filmi tadındaki romantizm de sonunda iç baymasına/gözün perdeden çok telefondaki Twitter hesabına kayıp gitmesine neden oluyor.
Bella gibi kendi halinde, gösterişsiz, ezik görünümlü, hatta sümsükella (vampirella gibi bir şey oluyor bu da) bir kızın hem sevdiği adamla evlenmesi hem de ona hâlâ inatla aşık olan diğer adamı da yanından eksik etmemesi elbette her genç kızın rüyası, hatta grubu olur.
Ne denizin içindeki ne de yataktaki sevişme sahnesi: İkisi de tısss, yani kötü sevişme sahneleriydi. Zaten kısaydı, sansürlenmiş hissi veriyordu.
“Şafak Vakti”nin en çok hoşuma giden yanı hem Cullen’ların orman içindeki o cam/ahşap karışımı muhteşem evlerini hem de Edward’la Bella’nın balayını geçirdiği o nefis tropik dekorasyonlu süiti bol bol görmek oldu.
Filmin 18’lik kızlara alttan alta tavsiyesi yoksa şu mudur: “Zengin ve nazik çocukla evlen/hatta çocuk doğur, ama çocukluğundan beri mahalleden tanıdığın orta halli ve de asi çocuğu da hep yanında tut. Ne olur ne olmaz, hayat bu. Seni asıl koruyup kollayan (kızım) odur.”
Aslında düşündüm de (çok değil, iki saniye filan), bizim “Adını Feriha Koydum” dizisinin “Alacakaranlık” serisinden ne farkı var ki? Bizim Bella gayet ve net, fakir Feriha. Vampir ve zengin Edward da tabii ki Emir. Ortada bir tek yerli Jacob yok gibi...
Ömer Lütfi Akad’ın ardından
Şanslıydım, ondan bir dönem senaryo üzerine ders aldım. Önerileri netti, işin özüne yönelikti, lafı çok uzatmazdı. “Hani nerede bu hikayedeki çatışma” derdi, tekrar yazmanı isterdi. Tekrar ve tekrar... Ömer Lütfi Akad’dan bahsediyorum. Türk Sineması’nın bir döneme damgasını vuran yönetmeninden ve Mimar Sinan’ın en iyi sinema hocasından. Akad’ın ölümünün ardından ulusal kanallarda ya da Digitürk’te filmlerinden biri gösterilsin, usta yönetmen filmleriyle anılsın diye bekledim. Ama beklentim boşa çıktı, şu ana kadar denk gelemedim bir “Düğün”e ya da “Vesikalı Yarim”e... Bu daha da üzücü oldu işte.
Şehir Atlası
BOKS MAÇI TUHAFLIĞI Mini Coupe’un tanıtım partisinde boks maçı yapılmış. Eminim boks maçının markayla ilintili saçma bir alt metni filan vardır. Kabul. O zaman bir başka partide dövüşenler yerine bu kez sevişen iki insan görmek hakkımızdır diye düşünüyorum.
ANKARA’YA JOLLY JOKER VE HAYAL KAHVESİ Sürekli gitmesem ve görmesem de İstanbul dışındaki şehirlerden de sosyal hayat haberleri geliyor sık sık. Özellikle Ankaralı okurum Utku yaşadığı şehre dair yenilikleri mail atar düzenli bir şekilde. Son mailinde özetle demiş ki: “Jolly Joker’in Kızılay’a açılmasıyla, uzun süredir Kızılay’a inmeyen bir kesim bile artık soluğu burada almaya başladı... Hayal Kahvesi ise Eskişehir Yolu’nda bir iş merkezinin altına açıldı. Ama birçok Ankaralı’nın Hayal Kahvesi’nin açıldığından haberi bile yok. Çünkü Ankara’da İstanbul’dan farklı olan bir şey var: İnsan trafiğinin olmadığı yerde bir mekanın tutması Ankara’da çok zordur”.