Rihanna Kuruçeşme Arena’ya geldi, hit şarkılarını pek güzel şakıdı, iyi bir performans sergiledi. Ama sadece o kadar?
Oysa Rihanna’nın “Last Girl On Earth” konseri “bu kadar” değildi. Bir ay önce turnenin Londra ayağını izlediğimde şöyle yazmıştım: “Bu konseri birkaç eksik bölümle izleyebileceğiz Kuruçeşme Arena’da. şimdiden uyarayım, olay sonradan bir Kylie Minogue hüsranına dönüşmesin...” Çünkü Kuruçeşme Arena’nın sahnesi konserdeki bazı bölümleri gerçekleştirmek için yetersizdi. Nitekim bu teknik yetersizlik önceki gece konsere yansıdı. Sadece bazı bölümler değil, hiçbir bölüm Arena’da yapılamadı. Dolayısıyla Rihanna’nın şovu orijinal haline göre oldukça cılızdı. Hatta şovun en görkemli kısımlarından biri olan “Rockstar”a yazık oldu diyebilirim. O bölümde Rihanna altındaki düzeneğin yavaş yavaş kalkması sonucu en tepeden sesleniyordu seyirciye. Tabii ki bunu Arena’da yapmak imkansız. Arena’nın derinliği buna müsait değil, hemen altı deniz. Bunu ancak bir stad konserinde yapabilirsiniz. Ama acı gerçek, Rihanna da bir stadı dolduramaz bu ülkede maalesef. Yani Rihanna’ya, onu getiren organizatörlere kızmaya hakkımız yok. Mal ortada. Teknik altyapısı kuvvetli büyük bir salona kavuşuncaya kadar Kuruçeşme Arena’da eksiltilmiş, küçük sahneye göre yeniden aranje edilmiş şovlar izlemeye mahkumuz, maalesef!
NOT: Rihanna’ya bir tek “Neden hep aynı kostümle sahnedeydin?” diye çıkışabiliriz sadece. Ayakkabılarını değiştirmek dışında hep aynı kostümle takıldı çünkü Rihanna.
NOT 2: Ne zaman ki konser alanından uzaklaştım, cep telefonuma patır patır mesajlar düşmeye başladı. Meğer Arena’da telefonlar kilitlenmiş, kimsenin telefonun çekmiyormuş! Nasıl ve neden, hiç anlamadım gerçekten...
Lady Gaga’nın canavar balosundaydım
Ve şimdi sizi başka bir konsere götürüyorum. Lady Gaga’nın konserine. “The Monster Ball” adlı turnesine tam gaz devam eden Lady Gaga’yı geçen pazartesi Londra’daki O2 Arena’da izledim. Şöyle söyleyeyim: Bu Gaga uçmuş! Komik, fantastik, samimi ve kışkırtıcı bir şovdu. “Küstah görünmek istemem ama, pop müzikte devrim yapmak istiyorum, en son devrimi bundan 25 yıl önce Madonna yaptı” diye iddialı konuşmaktan kaçınmayan Gaga öngörüsünde gayet haklı: Gümbür gümbür geliyor kendisi. İşte şovda olup bitenler: * “Lady Gaga eşittir tuhaf kostümler” algısının hakkı veriliyor konserde. Neredeyse her şarkıda kostüm değiştiriyor Gaga ya da kostümüne bir şeyler ekletiyor. Kuşkusuz en çarpıcı kostüm, tavus kuşu misali açılan beyaz kostümü. Bu kostümü ona dansçıları giydiriyor sahnede. Önce anlamıyorsun, “neler oluyor orada?” diyorsun. Çünkü dansçılar Gaga’ya beyaz bir şeyler monte ediyor. Sonra dansçılar geri çekiliyor. Ve uzaktan kumandayla Gaga’nın üzerine monte edilen beyaz şeyler birer birer açılıyor. Ve oluyor sana bir adet Gaga tavus kuş! Ardından sırtındaki kelebek kanadı açılıyor Gaga’nın. Yok yok yani! * Konser boyunca çok konuşuyor Gaga. Çok etkilendiği Madonna gibi değil. Madonna en fazla, “ıyi vakit geçiriyor musunuz?” diye sorar, arada bir küfreder, o kadar. Tepeden bakıp seyirciye hükmetmeyi sever. Gaga ise tam tersi, Sezen Aksu gibi. Espri yapıyor, anılarını anlatıyor. “Lisede bu kadar çekici değildim, şimdi o günlerin intikamını alıyorum” deyip gülüyor. * Gaga çaldığı enstrümanlara da “kostüm” giydiriyor. Buz tutmuş görüntüsündeki keyboard’uyla sahne alıyor ya da “yanmış” görüntüsü verilmiş piyanosuyla. * Evet, Gaga sahnede bir karışım. Her dönemin starından biraz esinti var üzerinde. Mesela saçları Marlene Dietrich gibiydi o akşam (gerçi aynı görüntüyü yıllar önce Madonna “Express Yourself” klibinde kullanmıştı). Keza hiç hareket etmeden dakikalarca sahnede donup kalması da Michael Jackson’ı anımsatıyordu. Turnenin “kabare” konsepti ise yine Madonna’nın 1993’de yaptığı “Girlie Show”undan esinlenmeydi. Sahneye ilk çıkışındaki ambiyans ise 1920’lerin Alman korku filmlerinin (en çok da meşhur “Nosferatu”nun) ambiyansına göndermeler taşıyordu. Keza dans ederken Gaga’nın ellerine dikkat edin, tıpkı Nosferatu’nun elleri gibidir. * Gaga mesaj da veriyor konserine, “Özgür olun” diyor, “Kendiniz olun, buna en azından bu gece izin verin”. Malum, eğer bir dünya starı olacaksanız, sadece iyi bir şov yapmanız yetmez. Kitlelere sunacağınız bir felsefeniz de olmalı. Öyle karışık bir şey değil: Samimi, hemen algılanacak, gaza getirecek ve sizinle örtüşecek bir pop felsefe. Nasıl Madonna yıllar önce “seks” meselesine kafayı taktıysa Gaga da “özgürlük ve kendin olma” meselesi üzerine oturtmuş kendini. Bu yüzden olabilecek en tuhaf kostümü giyiyor, kendisiyle “ucube” ya da “çift cinsiyetli” diye dalga geçilmesini önemsemiyor. * Kısacası demem odur ki; iki buçuk saat sahnede kalan, şarkı söyleyip dans eden, kostümden kostüme bukalemun misali renk değiştiren ve “istediğiniz kadar ucube, istediğiniz kadar çirkin olabilirsiniz; yeter ki kendinizi özgür bırakın” mesajını alttan alta veren, “Benim ıngiliz gay oğlanlarım” diyerek gay cemaatine de hitap etmeyi ihmal etmeyen Lady Gaga, yeni dönemin starı. Biz henüz buralarda kendisini göremesek de durum bu.