Recep İvedik bu mudur

Recep İvedik skeçlerini televizyonda izlemiş değilim. Hatta Şahan Gökbakar’ın TV şovlarından birine hiç denk gelmedim, kader kısmet.

Böyle upuzun, hatta saçmasapan bir açıklama yapıyorum, çünkü Şahan/Recep ikilisine herhangi bir önyargım yok. Temizim bu konuda yani, beklentisizim.

Neyse, peki sonuç ne? Sıkıntıdan patladım Recep İvedik’in filminde! Sonuç bu.

Habire kendini tekrar eden, karikatürize olmanın da ötesinde bir karaktermiş bu Recep İvedik.

İlk başta sempatik geliyor inişleri çıkışları, "bas git" demeleri filan, ama sonra hep aynı, hep aynı.

Skeç olarak ayrı ayrı izlense belki iyi olabilir, katlanılabilir, keh keh gülüp geçilebilir.

Ama filme gelince sıkılıyor insan, bir tat bir doku bekliyor (Hayır, Cem Yılmazcı da değilim).

Yanı sıra bir de Borat’ı anımsıyorsunuz sürekli. Çünkü birbirlerine benziyorlar.

Nasıl ki Borat’ın kendi dünyasına göre pek şahane ve samimi bulduğu birçok şey, başkaları tarafından korkunç/iğrenç/aptalca bulunuyordu.

Recep’in karşılaştığı durumlar da az çok böyle...

Borat da komik değildi (en azından benim için), ama hiç değilse Amerikalı (ya da batılı) yaşam tarzıyla dalgasını geçiyordu kimi zaman.

Oysa Recep’in bir şeyleri ti’ye alan bir durumu yok.

Aslında Recep’in bir derdi yok.

Olmalı mı?

"Hadi len, bas git"
diyebilirsiniz.

Ama olmayınca da komik değil, trajikomik oluyor işte.

Ajda Pekkan izin istemez

Ajda Pekkan, Polisan Yönetim Kurulu Başkanı Ertuğrul Bitlis’le aşk yaşadığı şeklindeki haberleri yalanlayan bir açıklama yapmış.

Pekkan’ın açıklamasında şu paragraf dikkat çekici:

"Bugün gördüğüm haberin içeriğinin yalan olması bir yana, bakış açısı ve dili, üstelik bir kadın gazetecinin kaleminden çıkması, son derece üzücü. Ajda Pekkan, yıllardır dinleyicisinin gözünde modern, çağdaş Türk kadınını temsil eder. Ve bir aşk yaşadığında bunun için kimseden izin almamıştır, almayacaktır. Yalan haberlerin bir de istenme-istenmeme meselesi gibi, sığ bir bakış açısı ile süslenmesi gazetecilik adına da üzücüdür".

Anlaşıldığı üzere Ajda Pekkan, yazılan haberler kadar, haberlerin dili ve tarzına da takılmış.

Takılmakta haklı, dikkat çeksin diye abartılı yazılıyor bazen bu tarz haberler.

Hele şu "ailesi bu gelini kendilerine layık görmedi", "müstakbel kaynanası reddetti" yaklaşımı hakikaten baydı.

Üstelik haberin öznesi Ajda Pekkan olunca bu yaklaşım epey komik kaçıyor.

Nitekim Pekkan’ın açıklamasında en bayıldığım cümle şu oldu:

"Aşk yaşadığında kimseden izin almamıştır, almayacaktır".

İşte Ajda budur diyorum, şarkıdaki gibi işte "Kapı açık, arkanı dön ve çık", gayet net.

Ruh hali: Canım sıkılıyor canım

Ustaların da ustası, hatta zen üstadı bilge Kayahan, tarihinin belki de tek samimi şarkısında pek güzel notalamış zamanında: Canım sıkılıyor canım, gözlerinde olmayınca...

Valla durum aynen öyle, belki daha fazlası.

Hava durumlarının eksilerden artı derecelere aniden fırlaması mı, Merkür’ün bi ters bi düz (haraşo muydu?) hareketinden mi, çok çok uzaklarda patır çatır ölmesi mi birilerinin (bu işin sonunda entrika var sayın Erkır) ya da fena halde kişisel gelgitler midir bu can sıkıntılanmasının kaynağı?

Kayahan üstada sorsak bi yanıtı olabilir mi?

Ya da o şarkıyı yazdığı ruh haline geri dönebilir mi?

Aslında tezim şudur ki; sıkıntılar coğrafyadan coğrafyaya renk/biçim/öz filan değiştiriyor.

İstanbul’da farklı. New York’ta çok farklı mesela.

Keza, bu vaziyete en iyi örneği, NY’dan yeni dönen bir arkadaşım anlattı: "İnsanlara artık normal seks yetmiyor NY’da. Sıkılıyorlar. Bu yüzden farklı ne varsa seks adına, denemekten kaçınmıyorlar. Sevgililer artık hafta içi ikili, hafta sonu üçlü takılıyor. Bu bile çok sıradan karşılanmaya başlandı".

Uzun sıkıntının özü: Sıkıntı trendlerinde gerideyiz. Ama bazen geride olmak iyi bir şey galiba.
Yazarın Tüm Yazıları