Bugünlerde çok konuşulan filmlerden biri, The Devil Wears Prada, yani Şeytan Marka Giyer.
Peki filmle beraber iyice gündeme gelen Prada’nın arkasındaki kadının, yani Miuccia Prada’nın eskiden ateşli bir solcu olduğunu biliyor musunuz?
Hadise şu: Milano merkezli Prada’nın tarihi neredeyse 100 yıl öncesine dayanıyor.
1913’te Miuccia Prada’nın dedesi lüks deri şirketini kuruyor.
70’lere gelindiğinde ise şirketin kontrolünün siyaset öğrencisi olan Miuccia’ya devredilmesi gündeme geliyor. Miuccia o zamanlar hararetli bir solcu.
Politik görüşünü işi devraldıktan sonra kaybetmiyor elbet.
Hatta birçoklarına göre Miuccia, markanın dirilmesinde en çok bu sol-entelektüel yanını kullanıyor. Prada’nın çizgisini de buna göre oluşturuyor: Bilinçli ve modern.
"Çünkü" diyor Miuccia, "Nostalji benim için karışık bir konu. Nostaljiden hoşlanıyorum ama entelektüel anlamda reddediyorum. Modern olmak ilgilendiriyor beni".
Prada’ya para döken kadınlara duyurulur...
Sezen’in Lucca seyahati
Pazartesi gecesi Lucca’da otururken bir anda içeri Sezen Aksu girince tüm kafe ahalisi şaşırdı tabii.
Şaşkın bakışlara aldırmadan asistanı Bahar’la birlikte Sezen, Meral Okay’ınbulunduğu masaya geçti. Aynı masada Dilara Endican, Pelin Akat, Oktay Kaynarca, Serdar Bilgili gibi isimler vardı.
Ama Bilgili biraz oturduktan sonra kalktı masadan.
Merhabalaşmak üzere yanına gittiğimde Sezen bonfileli salata yiyordu.
Serinlemek için hep yanında taşıdığı küçük vantilatörü de yanındaydı.
Salatasını yerken saçları uçuşuyordu yani...
Ve nasıl dinamik nasıl matraktı o gece, inanılmaz.
Kısacası: O gece Lucca gerçek bir star ağırladı.
Nişantaşı’ndaki Zihni’yi keşfedin
Sezen Aksu Lucca’dan sonra Zihni’ye ışınlanınca uygun adım marş marş Zihni’ye geçildi tabii.
Meğer Zihni Nişantaşı’nın girişinde, eski Süleyman Nazif’in olduğu yerde açılmış.
Buraya en son İzzet Çapa işletirken gelmiştim, o zamanki adı Avantgarde’dı.
Mekanın Zihni hali klasik dokuyu daha çok ön plana çıkarmış. Ve böylesi de çok şık olmuş.
Her restoranın birbirine benzediği şu dönemde harbi orijinal bir mekanda yiyip içmek isterseniz, Zihni’ye gitmeniz lazım.
Sadece bar ve restoranlarda sigara satışı yasaklanıyormuş. Ocak 2007’den itibaren...
Bu haberi de taze taze, yine aynı gece Lucca’da konuştuğum Erol Kaynar’dan öğrendim.
Malum, birçok büyük mekanda çeşitli markaların sigarası satılıyor.
Evet, dışardakine göre daha pahalı oluyor. Ama müşteri zaten bu fiyatı bilerek alıyor.
Velhasıl bu satışın yasaklanması, özellikle büyük mekanları zor durumda bırakacak gibi.
Çünkü önemli bir gelirlerini kaybetmiş olacaklar.
Seray’ınki dekolte yalnızlığı mı yani?
Geçen hafta satır arasında yazmıştım: "Neden bilmiyorum ama kadınlar Seray’dan ölesiye nefret ediyor" diye. Sevgili Ayşe de (Özyılmazel) köşesinde bu mevzuya değinmiş ve şöyle demiş:
"Seray, sizin jean ve spor ayakkabıyla gittiğiniz yere mutlaka bol göğüs dekolteli bir elbiseyle gelecek (Bu da büyük kazıktır tabii!), sizin güveninizi altüst edecektir".
Benim anladığım şu: Kadınlar, arkadaşlarından biri fazla göğüs dekolteli ya da fazla yırtmaçlı yanlarında olduğu vakit harbiden rahatsız oluyorlar.
Seray gibi iddialı giyinip geldiniz diyelim, sizi anında küme dışı bırakabiliyorlar.
Kısacası: Seksi kadınlar yalnız kalmaya mı mahkum?
Nedir bunun adı, "dekolte yalnızlığı" mı acaba? Ne dersin Ayşe?