Salı gecesi açıklanan PowerTurk müzik ödüllerinde sizce de bir tuhaflık yok mu?
Mesela Yalın. Hem en iyi erkek hem de en iyi albüm ödüllerini almış.
Niye ödül aldı demiyorum ama herhalde kimse için sürpriz olmamıştır, çünkü günler öncesinden şehre asılan PowerTurk müzik ödülleri billboardlarında dahi hep Yalın vardı.
Adeta ödülü alacağı vurgusu/duyurusu yapılıyordu.
İki ödülü birden alınca da herkesin aklına şu soru geldi: Torpil mi var? Malum, PowerTurk’ün kendince oturtmaya çalıştığı "elit Türkçe pop" çizgisine de uyuyor Yalın.
Peki ya Hande Yener’in 2007’de bir albüm çıkardığı halde en iyi albüm ve en iyi kadın şarkıcı kategorilerine hiçbir şekilde girememesi nasıl açıklanabilir?
Yoksa Hande Yener PowerTurk’ün yasaklısı da haberimiz mi yok?
Oysa geçen yıl ödül almış ve sahnede dansçılarıyla zıp zıp zıplamıştı Yener.
Ben bir de "en iyi çıkış yapan video" ödülünün manasını anlamadım. Video klip çıkış yapabilir mi? Tek başına yapamaz. Şarkıcı ya da grup yapar.
Video klip en fazla kötü ya da iyi olur. Yani: Çıkış yapamaz, giriş de. Bu kategori biraz uydurma geldi bana.
Sanırım Mustafa Ceceli de şaşırmıştır "en iyi çıkış yapan video" ödülüne.
Sevinsin mi üzülsün mü bilememiştir. Çünkü şarkı iyiydi, kendisi de süper söylüyordu ama klip bir duygu sömürüsüydü. En fenasından.
Unutmadan, açıklanmasına saatler kala medyatava’da hangi ödülün kimin aldığına dair listeler yayınlanmıştı bile.
Bu da en ’power tuhaflıklar’dan biriydi ayrıca...
’Uykulu’ bir hayat detayı
Tam da kar yağışının zirve yaptığı, televizyonlarda hava muhalefeti tanımının sıkça kullanıldığı o malum sabah havaalanına gitmem gerekti.
Bir ara neredeyse vazgeçiyordum; taksi bulmak için ana caddeye çıkacağım diye karlı ara sokağı, bana kalırsa dünyanın en dik yokuşunu, bavulla tırmanmaya çalışırken...
Ama artık olan olmuştu, uyanmıştım bir kere.
Nitekim bir kere uyanıldı mı, yani o sımsıcak yataktan çıkıldı mı geri dönüşü yoktur.
Ya hiç çıkmayacaksın o yataktan ya da çıktıktan sonra "geri dönüp uyuyayım" demeyeceksin.
Olmaz çünkü, bir daha yakalanmaz o sıcaklığı yatağın.
Aynı uyku hissini alamaz zihin/beden, kanımca.
O bakımdan, işe gitmeme isteğiyle uyanırsanız eğer, patrona yalanınızı yataktan telefon ederek söyleyin (nelere teşvik ediyorum insanları, pesss!)
Neyse, ben de geri dönmedim tabii.
Çünkü biliyorum yukarda bahsettiğim bu naçizane hayat gerçeğini.
İyi ki dönmemişim. Üç-dört saat sonra günlük güneşlik, on derecelik Paris’e indim.
Paris’i hiçbir zaman bu kadar güzel havada gezmek mümkün olmamıştı.
Peki neler görüldü/tespit edildi? İşte hemen yanda o parizyen tespitler...
Bruni kitapları, sigara ve sakız
n Paris’e kasım ayında geldiğimde restoranlarda sigara içebiliyordu. Ki Fransızların sigarayla tutkulu ilişkisi malumunuz. Ama şimdi o eski dumanlı günlerden eser kalmamış.
Ocak itibariyle sigara yasağı başladı ya, artık kapalı mekanlar dumanaltı değil. Tiryakiler restoran dışına çıkıp sigara tüttürmeye alışmış görünüyor.
n Daha önce dikkat etmemiştim. Meğer metronun tabanı ve kaldırımlar sakız mezarlığıymış. O leke gibi duran şeyler, sakızmış. Fransızlar bu kadar çok sakız çiğniyor mu gerçekten, çok fena!
n Halk Sarkozy’den pek hoşlanmıyor gibi. Yarı Vietnamlı yarı Fransız taksi şoförümüzün mesela, Sarkozy ismi geçer geçmez söylediği ilk şey şu oldu: Fransız değil o, Belçikalı ve hiçbir şey yapmıyor!
n Kitabevlerinde Cecilia ve Carla Bruni kitapları var bol bol. Ama en çok Bruni hakkında yazılanlar ilgi görüyormuş.