Altın Portakal vesilesiyle zorunlu ikamette bulunduğum Antalya’da macera tam gaz sürüyor.
Buradaki her şey aslında tam filmlik: Kulis muhabbetleri, türlü entrikalar, aksaklıklar, "tatile mi geldiniz" diyebilen şuursuz bazı görevliler, alkolün su gibi aktığı partiler ve tabii kimisi çok sıkıcı kimisi hiç beklenmedik kadar iyi yerli filmler...
Uzatmadan, bugün Altın Portakal’da yarışan yerli filmlerde sıra...
ESKİ SEVGİLİSİNİN KÜRTAJI FİLM OLMUŞ(!)
n Reklam sektöründen gelme Biray Dalkıran’ın ilk uzun metrajı "Araf", maalesef bitmeyen bir işkence gibiydi. Hani salondan kalkıp gitmemek için kendimi zor tuttum.
Beni salonda tutan tek şey, Hayko Cepkin’in tadına doyulmaz film müzikleriydi.
Nitekim film sonrası yapılan basın toplantısında arkadaşlarla Hayko Cepkin’i bağıra çağıra alkışladık diye yönetmen Dalkıran epey bozuldu galiba.
Ama yapacak bir şey yok. Filmdeki hikaye ilerlemiyor bir kere.
Bir kadın dört aylık hamileyken (ki hamile olduğu hiç belli değil, sıfır beden geziyor hálá) kürtaj oluyor. Sonra "aldırılan çocuk" kadının peşine düşüyor, onu defalarca korkutuyor, filan...
İyi de biz korkmuyoruz, sadece gülüyoruz!
Çünkü o küçük kıza korkutucu olsun diye yapılan makyaj çok amatörceydi.
Filmde sadece ’kötü adam’ Kubilay Tunçer iyiydi. Az sahnesi vardı, ama vurucuydu.
n "Araf"la ilgili son bir not daha: Meğer filmde anlatılan olay yönetmenin başından geçmiş.
Bunu da yönetmenin arkadaşlarından birinin gönderdiği tanıtım mail’inden öğrendim.
Mail’de, "flaş, flaş" şeklinde şöyle deniyor: "Eski sevgilisinden ilham aldı, korku filmi çekti... Yönetmen Biray Dalkıran daha önce yaşadığı yasak bir ilişki sonucu, dört aylık çocuğunu kürtajla aldıran sevgilisinin yaşadığı korkuları filme çekti."
E, ne demişler? Reklamın iyisi kötüsü, eğrisi doğrusu olmaz. Bu metin de en güzel örneği işte...
EN KAHRAMAN RIDVAN GİBİ...
n "Araf"ta içim şiştikten sonra "2 Süper Film Birden"e girdim. Ve acayip eğlendim.
Filmin ana karakteri yönetmen Necati, tıpkı bir zamanlar Gırgır’da yayınlanan kült çizgi karakter En Kahraman Rıdvan kıvamındaydı: Eğlenceli, rahat, romantik, hayalperest ve filozof...
Mesela filmde söylediği, "Ben varsayım yapmam" cümlesi kısa zamanda dile düşebilir.
Kısacası nefis bir karakter yaratmış yönetmen Murat Şeker.
Sean Penn’e benzerliğiyle dikkat çeken Tim Seyfi de harika oynamış.
* Ve son bir film, "Eve Dönüş". Çekimleri gayet sıradan ve özensiz olan filmin en saygıdeğer yanı, 12 Eylül sonrası yapılan işkencelere değinmesiydi.
Filmden etkilenenler, ağlayanlar çok oldu. Başrol oyuncularından Sibel Kekilli de onlardan biriydi.
"Türkiye’de böyle şeyler olduğunu bilmiyordum" diyordu Sibel, film çıkışında hálá ağlarken...
Festival kulisinin gündemi
Filmlerin yanı sıra yönetmen, oyuncu, yapımcı ve medya şahsiyetleri arasında müthiş bir kulis dönüyor festivalle ilgili, kaçınılmaz olarak... İşte o gündemin ana maddeleri:
1. Belediye Başkanı Menderes Türel, eşi ve Yılmaz Erdoğan’ın olduğu bir yemekte, önümüzdeki yıl açılış ve kapanış törenlerinin BKM’ye devredileceği konuşulmuş.
2. Piyasanın ünlü yapımcılarından biri, festivalin bu yılki davetini "vizyon ve misyon eksikliğiniz var, ayrıca bütçeyi başka türlü değerlendirmeniz mümkündü" diye reddedince TÜRSAK’çılar buna çok bozulmuş.
İpucu: Bu yapımcı, DVD kuralı sebebiyle yarışmaya katılamayan filmlerden birinin yapımcısı.
Çarpıcı ilişkiler dünyası
Festival hengamesine kaptırmışken kendimizi, Şebnem Şefır’ın(soyadını yazmak her seferinde zor geliyor) eski sevgilileri hakkında yaptığı itiraflar gündeme geldi.
Özcan Deniz ve Şenol İpek’in biseksüel olduğunu iddia etti Şefırella...
Bu açıklama sonrası medya ve halkın gündeminde, şimdiye kadar pek kullanılmamış "biseksüel" tanımı da girmiş oldu. Herkes şimdi, bir tür "ikili delilik" olan biseksüelliği konuşuyor.
Bu arada Vatan Gazetesi’nin, haberi verirken spotta ısrarla kullandığı kelime tuhaftı: ÇARPIK.
Şefır bu kelimeyi kullanmış olabilir, ama gazetenin de Şefir’ın yorumuna katılırmış gibi yapması asıl çarpık olan mevzu...