Popüler figür olmak isteyene 10 öğüt

1. Doğal ol, rol kesme.
İçindeki saçmalığı saç, bırak, özgürleş. Taş gitsin. Coş, içine sinsin.
2. İddialı laflar etme. Bilgisiz olduğunu saklama, hatta ortaya dök.
3. Kıyafete para harca. Tarz sahibi olduğunu cümle aleme kanıtla.
4. Instagram’la yat kalk. Günde 20 doz insta story, 5 adet Instagram karesi çalış.
Bu yüzden çok gez dolaş. Ama gezip dolaşırken öyle her yere gitme.
Seçici ol. Kimselerin giremediği yerleri zorla ve insanların zihninde “Nasıl gelmiş buraya?” başlıklı tez konusunu oluştur.
5. Yaz boyu Çeşme ve Bodrum arası mekik doku ama arada Akyaka’ya da uğra.
Kite yapıyormuş gibi poz ver. Oradan da bir Mikonos yapar, Scorpios’da gün batırırken selfie yaparsın, Allah’ın emri...
6. Yanında bir adet özlü sözler kitabı taşı. Yeri geldikçe ünlü düşünürlerin sözlerini insta’dan patlat, hatta o sözleri sohbetlerinde de kullan.
7. Âşık ol, ama abartma. Sen daha mühimsin aşktan! Yeri geldiğinde zınk diye ayrıl, sonra da “Aşk kaçıyor benden” gibi felsefi cümleler kur. Hüzünlü insta story’ler paylaş.
8. Daima eğlenceli ol, sıkıcı insanı kimse sevmez. Dertlerini/faturalarını kendine sakla.
9. Dibine kadar hedonist takıl, ama hedonizm sorulduğunda “O ne? Marka mı?” diye yanıtla. Polemiklere yol aç.
10. Sık sık “Beni tanısan seversin” cümlesini kullan.

Dizi sahnesi gibi düğün dansı

Fahriye Evcen ile Burak Özçivit’in düğünlerinde yaptığı ilk dansı izledikten sonra şunları düşündüm:
◊ Yeni bir dizide filan mı oynuyorlar?
◊ Eğer öyleyse bu düğün sahnesi için biraz daha emek sarf etmeliler!
Çünkü öyle rol keser gibi bir ilk dans koreografisi çalışmışlar ki, insan “Gerçek olamaz” diyor, “Kesin dizi sahnesi bu.”
Ya da normal hayatlarında da böyle Fahriye ve Burak, bilemiyorum.
Nedense habire bir “rol ağırlığı” içindeler. En tavırlısından hem de...

Hande’ye ne oldu?

Haber şöyleydi:
“Performansıyla tatilcileri coşturan Hande Yener, Demet Akalın ve Hadise’nin bu yaz Bodrum’da aynı plajda sahne alacağı haberleri ve ‘Yener’e karşı kutsal ittifak yaptılar’ sözleri için ‘O ittifak tutmadı, görüyoruz’ diyerek kahkaha attı.”
Haberi böyle okuyunca süpürgesine atlayıp göklerde uçan ve devasa kötücül kahkahalar atan bir Hande Yener canlanıyor zihin tünellerinde (soldum kederlerinde).
Oysa bizim bildiğimiz Hande Yener cool’du, ne oldu ona?
Neden bu tarz küçük şeylere takılıyor? Neden sürekli bir laf sokma gayreti içinde?

Biri de beğenmesin, n’olmuş yani?

Birisi bizim gibi düşünmeyince neden hemen çirkinleşiyoruz?
Bakınız en son Ali Nesin’in başına gelen.
Nesin, sosyal medya hesabından Ankara’daki Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi binasını hiç beğenmediğini yazdı.
Öğrenciler için bir masa, iki bank ya da güneşlik koymayanların binayı çılgınlar gibi aydınlatmasının ne denli tuhaf olduğundan dem vurdu.
Bunun üzerine Nesin’e neler söylendi? Çok şey:
Pis herif, haşere, geri zekalı, meczup, avanak, yalaka...
Alt tarafı bir bina. Beğenilmeyebilir, ne var bunda?
Ayrıca, Nesin’in yıllardır orada duran fakülte binasına neden şimdi takıldığını sorma, onun yerine saydır, hakaret denizinde herkesin üzerine su sıçratarak yüz dur.
Gerçekten tuhafız.

Yeni tarz Türk erkeği

Daracık, patladı patlayacak gibi duran beyaz gömleğin yakası göğüs çatalına kadar açık. Maksat özenle şişirilmiş göğüs kaslarına vurgu.
Pantolon da aynı darlıkta ve boyu kısa. Üstelik dar paça.
Çorap asla yok. Ayakkabı serbest stil. Artık kombine, kafaya ve paraya göre...
Ama genel stil bu. Yeni Türk erkeğinin stili.
Anadolu şehirlerinden İstanbul’a dek uzanan yelpazede şu sıra hep bu var.

Ah o dünya nimetleri

Bayram tatili boyunca Tayland’ın çeşitli yerlerinde dolandım durdum.
Bu fotoğrafı da ülkenin kuzeyindeki Loei’de çektim.
Genç Budist rahip Dan Sai’de yapılan bir festivali izliyordu.
Bir elinde kolası, diğer elinde iPhone’uyla...
Sadece o değil, diğer arkadaşlarında da benzer bir güncel durum vardı.
Bir tanesi mesela iPad’iyle insta story’sine çekim yapıyordu.Doğrusu onları böyle görünce hem şaşırdım hem sevindim.
Şaşırdım, çünkü her şeyden elini eteğini çekerek kendilerini sadece içsel yolculuğa adadıklarını filan düşünüyordum, yanılmışım Buda!
Sevindim, çünkü ruhani insanlar bile günün sonunda sosyal medya bağımlılığına/sıradanlığına yenik düşüyormuş işte.