Ankara’dan Ahmet Bey adlı okur, bazı eski kelimeleri sıkça kullanmama kafayı takıp bana demiş ki: "Fiziği genç gibi görünen ama ısrarla bütün benliğiyle 1920’lerde yaşayan ve günümüzün çağdaş, akıcı, pırıl pırıl Türkçe’sinden habersiz kardeşim".
Evet "kardeÅŸim" demiÅŸ.
Hitap ediş şekli bu (şimdi "hitap" kelimesine de takarsınız siz).
Neyse, kendisi üşenmemiş, o kelimeler yerine yenilerini yazıp yollamış. Şöyle ki:
"Mevzu: Konu, Teşkil eden: Oluşturan, Malum: Bilindiği gibi, Hassas: Duyarlı, Hakikaten: Gerçekten, Vaziyet: Durum". Yetinmemiş, mail’inin sonuna da "Ne diyeyim bu çağda bu geriliğe bin defa yazıklar olsun" diye yazmış!
Şimdiye dek burada yazdıklarım dolayısıyla onca mail geldi, ama hiçbirine bu kadar kızmadım. Ne yalan söyleyeyim!
Neden? Nedeni çok, say say, yaz yaz bitmez. Ama yazmalı: Â
1. Bence o günümüzün akıcı, pırıl Türkçe’sinden bihabersiniz. Sokakta gençlerin kendi aralarında konuştuğu dile bir kulak kabartın. Ya da SMS yazışmalarına. Ya da kariyer sahibi iki yöneticinin plaza konuşmalarına... Aralara sokuşturulan İngilizce kelimelerden, deforme olmuş Türkçe kelimelerden, kısaltmalardan bir şey anlayacağınızı pek zannetmiyorum. Pırıllık pek yok yani.
O zaman bu safsatayı bırakalım lütfen, öyle arzuladığınız kusursuz Türkçe’yi kimse kullanmıyor günümüzde, üzgünüm.
2. "Mevzu, malum, hakikaten" gibi kelimelerden neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz ki? Kökenlerinden dolayı mı? Ayrı bir tat bu kelimeler, neden bir anda silip atalım? Nedir bu dil yargıçlığı MEVZUSUNDAKİ HASSASİYETİNİZ, HAKİKATEN bu VAZİYETİ anlamakta BİLHASSA zorlanıyorum? (Bakınız kendi rekorumu kırdım, aynı cümle içinde kullanarak. Siz de deneyin şahane oluyor!)
Nihayet
Filmi basın gösteriminde izlediğim için ilk yazanlardan biriydim.
AROG’un efektleri, çekimleri şahane ama komik değil, hatta maç sahnesi lastik gibi uzun, çok da sıkıcı diye...
Ama ilginç bir şekilde "Oley! Yaşasın Cem" ya da "Nefis olmuş, ay çok güldük" diye abartan oldu basından...
Derken, Cem Yılmaz’ın o iddialı, espri yaptıysa da komik olmayan "3700 espri var, dekoderli gelin" cümlesinden hemen sonra filmi izleyenler hiç gülmediklerini, AROG’u çocuksu bulduklarını yazmaya başladılar. Nihayet. Pazartesi Mehmet Y. Yılmaz yazdı mesela. Sonra Yüksel Aytuğ.
Eh, benim "sömestr dönemi vizyona giren fantastik filmler gibi" derken kastettiğim buydu. Pahalı, şık, bazen eğlenceli ama toplamda sıkıcı yani...
ÅžEHÄ°R ATLASI
ENGİN TEMEL NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?
Engin Temel, Love Bar’ın en popüler barmenlerinden biriydi.
Bir ara Tepebaşı’ndaki Heaven’a geçmişti. Sonra Heaven’dan tekrar Love’a döndü. Ama bu kez mekanın ortaklarından biri olarak.
Çünkü mekanın sahibi İspanya’ya yerleşme kararı almış ve Love’ı devrediyordu. Engin için her şey yolunda giderken önce sevgilisi Hazal öldü. Sonra da kendisi cinayete kurban gitti.
Engin’i değil ama Hazal’ı tanırdım. Deli dolu bir kızdı. Ve çok aşıktı Engin’e. Peki Engin neden öldürüldü? Şimdi konuşulan konu bu.
Ve konuşulanlara kulak kabarttığınızda herkes "mafya öldürttü" diyor. "Love’ı kapat, başka bir mekan aç" demişler, Engin kulak asmayınca da öldürmüşler.
Daha böyle sürüyle söylenti var.
Gerçek olan tek şey şu galiba: Engin’in Hazal’ın yanına gittiği...
BÄ°R KEZ DAHA SEZENCÄ°LER
En uzun süreli fan partilerinden biri oldu Sezenciler.
Bu akşam 25. kez düzenleniyor ve yine daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış/çalınmamış Sezen Aksu kayıtları çalınacak partide. Saat 22 civarı başlayacak Sezenciler organizasyonu Beyoğlu’ndaki Studio Live’da.