Paylaş
Orta düzeyler için bir hareket, hiç kolay değil. Bir gün salonda onu yaparken yan ‘reformer’ımdaki öğrenci onu çalıştıran eğitmene, “Ben de bundan yapmak istiyorum” dedi.
Eğitmeni, “Ama yeni başladınız, bunu yapmanız çok zor” dese de nafile.
Komşu reformer’daki öğrenci ısrarcıydı. Esas niyetini de hemen belli etti:
“Bunu yapıp fotoğrafımı çekeceğim.”
Meğer tek dert buymuş. O hareketin fotoğrafını Instagram’a koymak...
Hakkını vererek hareketi yapmak değil.
Paylaşım yapmayı yargılamıyorum.
Sadece odağın sırf bu olması garip geliyor.
Yoksa hareketi tam anlamıyla yaptıktan sonra tabii ki paylaş, kime ne?
Her yaşanılan andaki önceliğin takipçiye verilen poz olması berbat bir durum.
Farkındayım, pilates de bu anlamda iyi malzeme.
Oysa ilk başladığım yıllarda Instagram yoktu.
“Buralar dutluktu” gibi oldu ama evet, durum tam da öyleydi.
Pilates olayı İstanbul’a yeni gelmişti. Sadece birkaç salonda öğretiliyordu. Ve öğrenmeye çalışan herkes gibi benim içimde de sadece merak duygusu vardı. “Nasıl bir şey bu?” diyordum, “Ne işe yarıyor?”
Hatta ilk birkaç dersi sadece pilates prensiplerini öğrenmekle geçirdiğimde şaşkın ama sabırlıydım. Daha fazlasını öğrenmek ve yapabilmek istiyordum.
Nitekim oldu da...
Şimdiki dersler ise öyle değil, sabır yok.
Çünkü öğrenci bir an önce “Instagram pozu” vermek istiyor. Eğitmenler bazen ısrara direniyor, bazen de sıkılıp salıyor.
Bir de ders sırasında eğitmenle sürekli sohbet eden öğrenciler var, onları hiç anlamıyorum.
Hem alıp verdikleri nefes dengesiz oluyor hem de odak noktası kayıyor.
Ayrıca verilen paraya da yazık oluyor.
Çünkü pilates pahalı. İlk başladığım zamanlarda da öyleydi, şimdi de öyle.
Sonuçta herkesin kaçırdığı nokta, pilatesin aslında bir tür bedene yatırım olduğu. O nokta kaçınca yapılan şey sadece şu oluyor: İt, çek, it, çek. Arada kalk poz ver.
Tolga Savacı’nın ardından
Tolga Savacı’nın ölümü çok üzücü, çok ani. Bir röportajında sarf ettiği şu sözleri ise ilham verici:
“Çok güzel yaşadım, dolu dolu... Özlemek için bir açlığım olması gerekiyor. Ve ben güzel yaşadım... Geriye dönüp baktığımda keşke dediğim hiçbir şey yok.” Galiba en büyük sır bu.
Geriye dönüp baktığında “keşke” dediğin bir şey olmaması.
Paylaş