Paylaş
Oyuncu kahvehanesi gibi duran kafeleri artık sıkıcı olmaya başlamış, rafta fazla durmaktan tozlanmış market ürünleri gibi çekiciliğini çoktan kaybetmişti.
Karaköy çok daha yeni, üstelik bol seçenekli ve dinamik durduğu için kısa sürede yeni bohem merkezi olmuştu.
Son birkaç aydır ise Cihangir yeniden atakta.
Alaçatı’daki Mona adlı İtalyan restoranı gelip Cihangir’in göbeğindeki bir mekana konuşlandı ve çok geçmeden birbirinden farklı insanları kendine çekmeyi başardı.
Mona’nın konuşlandığı yerin geçmişini özetlemek gerek aslında: Çok eskiden Leyla’ydı burası.
Deniz Türkali’nin de ortakları arasında olduğu mekanın özellikle kahvaltıları çok popülerdi.
Oslo, Londra, Paris kahvaltıları...
Leyla’nın müdavimleri Türkali etkeni dolayısıyla çoğunlukla Cihangir düşünürü, yazar-çizeri ve oyuncusuydu.
Leyla daha sonra Cihangir’den ayrılıp Tünel’e taşındı.
Ondan boşalan yer ise bir anda Meyra oldu.
Ne yazık ki Leyla’nın yerini dolduramadı Meyra.
Sıradan bir yer olarak hafızalara kazındı.
Ve şimdi aynı yerde Mona var.
Canlı müzikli pazartesi geceleri diğer gecelerinden daha popüler, Cihangir’in pek alışık olmadığı “Buyrun, yardımcı olalım” kapısına sahip olan Mona...
Bu arada pazartesi gecesi deyip geçmemek lazım.
Mona sayesinde salı/perşembe dışarıya çıkma olayının pabucu dama atılabilir.
Nitekim pazartesi gecesi oradaydım ve içeride yok yoktu: Sırrı Süreyya Önder de vardı, eşiyle yemeğe gelmiş işadamı da... Dörtlü-beşli kadın arkadaş grupları da vardı normalde Ulus 29-Sunset-Reina ve Lucca’ya takılan genç-orta yaşlı çapkın erkek tayfası da...
Canlı müzik deseniz vasatın bir tık üstü. Aman aman bir şey yok.
Mona’nın sırrı pazartesiyi cazip bir gece haline getirmesinde, bir de Cihangir dışından gelenlerin yemeklerini çok seviyor olmasında...
Mesela yanımdaki masa yemekleri öve öve bitiremedi, şef Fabio Foltran’ın mutfağını çok beğendiklerini defalarca dile getirdi.
Kısacası Mona, üzerine ölü toprağı serpilmiş Cihangir’e yeni bir soluk/bir tutam Lucca havası, şehre ise yeni bir trend (pazartesi eğlencesi) katmış durumda.
Sabaha doğru gidilen en yeni mekan
Sadece hafta sonu açık.
Sabaha karşı dörtte dolmaya başlıyor ve söylenen o ki sabah on civarında kapanıyor.
Daha çok yeni. Eskiden Mute adlı kulübün olduğu yerde açıldı, Beyoğlu’nda.
Geçtiğimiz hafta sonu Hande Yener de orada dans edenler arasındaydı.
Şehrin en yeni after kulübünün, “sabah olsun da kulübe gideyim”cilerin yeni favorisinin adı ne mi?
Koma!
Selfie çekmek artık daha kolay
Önce telefonuna takıyorsun.
Kablosu bayağı uzun, istediğin yere kadar uzatabiliyorsun.
Arzu ettiğin kadrajı yakaladığın anda ise kabloya bağlı düğmeye çıt çıt basıyorsun.
The Selfie aleti/aparatıyla, ne demeli adına ben de bilmiyorum, selfie çekmek için helak olmaya artık gerek yok.
Nereden biliyorum?
İzninizle burada o berbat klişeyi kullanmak istiyorum:
Bana da yurtdışından arkadaşım getirdi, oradan.
İyi etti sağ olsun, ama bu The Selfie aletini sürekli yanında taşımak istiyor insan.
Çünkü günün hangi dakikasında selfie çekeceğin belli olmuyor. Ruh hali inişli çıkışlı.
İşte o açıdan zor, pek pratik değil.
Paylaş