Kimisi her albüm çıkardığında yeni bir sevgili edinir.
Bir anda müstakbel sevgiliyle el ele göz göze görüntülenir.
Bu sayede günlerce konuşulur. Yeni albüm de gündeme gelmiş olur, filan...
Ebru Gündeş mesela bu konuda sabıkalıdır magazin aleminde.
"Her albüme bir sevgili" diye az haberi yapılmamıştır.
Özcan Deniz ise ne zaman albüm/dizi/film projeleri üzerine röportaj verse konu hep oraya odaklanıyor: Özcan Bey gay midir değil midir? (acaba nedir, nedir?)
Cuma günkü Kelebek’te yayınlanan Sema Denker röportajında da o mevzu açılmış işte.
Sonuç? Özcan soruya celallenmiş, bi dudaktan bi yanaktan, e bi de gıdıktan öpmüş tabii:
"Durduk yere bana ’kadınsı görünüme sahip oldu’ demeye başladılar. Bu ne demek?
Bana direkt gay mi demek istiyorsun? O zaman sensin gay".
Özcan Deniz bunu her röportajında yapıyor aslında. Misal, bir başka röportajında yine bu dedikodu sorulunca şöyle diyor: "Hassas bir konu, iki ucu şekerli değnek. Gay’lerin de rencide olmayacağı bir cevap vermek lazım, çıkıp maço bir laf edeceğim garip olacak."
Bence Özcan Deniz, "şöyle midir böyle midir" hadisesinin kendisini manşetlere taşımasından, bu sayede konuşulup gündemde kalmaktan, kısacası gay’liği malzeme yapmaktan gayet memnun.
Ama artık sıkmadı mı bu muhabbet? Bıkkınlık vermedi mi?
Gerçi bu malzemeyi de çekip aldığınızda Özcan Deniz’in hayatından/röportajlarından, başka ilginç/kayda değer bir şey de yok kendisinde. O da ayrı/acı gerçek...
Sezen’den Onno’ya: Nerdesin?
Sezen Aksu’nun şehitler için yazdığı "Mehmet" şarkısının sözlerini dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur. Henüz bestesi tamamlanmamış bu şarkının sözlerini Sezen Aksu elindeki kağıttan okurken gerçekten tüm açıkhava dinleyicisinin tüyleri diken diken oldu diyebilirim.
Ama bir şarkı daha vardı tüyleri diken diken eden (evet, Sezen’in de dediği gibi bu tüyler her şeye diken diken, ama yapacak bir şey var mı?)
O şarkı da Onno Tunç’a yazılmış "Yol Arkadaşım". Hem konserin açılışında hem de kapanışında söylenen bu şarkı herkesi daha ilk dakikada yaktı geçti.
İşte o şarkının sözlerinden bir bölüm:
"Yol arkadaşım gördün mü / Duydun mu olup bitenleri / Kıskanıyor insan bazen / Basıp gidenleri / Sen başka alemi seçtiğinden beri / Ben o saniyede bittiğimden beri / Dünya bildiğin dünya / Dönüp duruyor / Uzun uzun konuşuruz bir gün son İstanbul beyi / Ben sana küstüm aslında, haberin yok / Koyup gittiğin yerde kötülük çok / Kime kızayım, nazım bir tek sana geçer / Benim sensiz kolum, bacağım, ocağım yok".
KONSERLE İLGİLİ BAŞKA BİR NOT:
Kızlardan oluşan "Zilli" grubu sadece bir şarkıda eşlik etse Sezen’e sanki daha iyi olacak. İki kez çıkınca sahneye "Zilli" grubu biraz sıktı, bunu da söylemeden geçmeyeyim.
Kartvizit yerine albüm bastıranlar
Eskiden albüm yapmak isteyen büyük plak şirketlerinin kapısını aşındırır, günler haftalarca olumlu bir yanıt alabilmek için uğraşırdı.
Oysa şimdilerde parası olan hemen bir şirket kuruyor.
Albümünü de oradan hop diye çıkarıveriyor. Parayı denkleştirenin büyük plak şirketlerine harcayacak vakti yok yani.
Ama iş albüm çıkarmakla bitiyor mu?
Bitmiyor işte. Kime hitap ediyorsun ya da etmek istiyorsun, nereden geldin nereye gitmek istiyorsun gibi soruların yanıtını bilmiyorsan, ki çoğu yeni şarkıcı bilmiyor, ortada kalıyorsun.
Bir-iki festival konseri, bir-iki bar çalışması yapıp albümün masrafını çıkarıyorsun. En fazla.
Oysa amaç sadece bu olmamalı.
Albüm çıkarmak kartvizit taşımakla bir tutulmamalı.
Son haftalarda karşılaştığım yeni albümlenmiş şarkıcılarda durum ne yazık ki bu.
Amaç albüm çıkarmış olmak, ama iyi ama kötü.
Bir reklamcı arkadaş vardı aralarında mesela. Hani bu "konumlandırma" meselesini en iyi kendisi bilecekken, o da albüm çıkarmış apar topar, şimdi de "patlasın" diye bekliyor!
Neyse olan müzik endüstrisine oluyor: Birbirinin benzeri albümler/melodiler arasında gidip geliniyor sürekli.