Ortaya karışık hissiyatlar kumpanyası

* BİR ANTİ DEPRESAN OLARAK TUĞBA EKİNCİ

Şu anda memlekete hakim olan şey, popo ideolojisi.

Bakınız her yerde popoları meşhur kadınlar var. Yukarıdakiler onları avam bulup reddetse de halk sahip çıkıyor. Çılgınca sms filan yollayarak.

Ve ertesi günlerde/gecelerde bu kadınların yaptıkları ve daha neler yapabilecekleri konuşuluyor.

Yapımcılar da duruma uyandı, yeni popolizm temsilcileri aranacaktır muhakkak. Eli maşalı, poposu salçalı (yemeğin salçalısı/kadının kalçalısından ters yüz adaptasyon).

Malum, popolizmin en müthiş temsilcisi Tuğba Ekinci. Onu takiben bir de Ela diye bir kız çıktı.

O da bir popolist, anladığımız kadarıyla. Durmadan seyircilere dönüp poposunu sallamış bir yarışmada. Eskiden de vardı popolizm, yadırgamayalım. Mesela Sevtap Parman seksenlerin en meşhur "bayan popo"su değil miydi? Nerelerde yahu Sevtap Parman diyesim geliyor, en içten duygularımla. Ama diyemiyorum. Çünkü geçen sabah kendisini tesadüfen Seda Sayan’ın programında gördüm. Eski popolist de gündemde yani, o şekilde ya da bu şekilde.

Bu arada Tuğba Ekinci, geçenlerde Canlı Canlı programında şöyle demiş: "Türkiye’nin her yerinde konserler verip ve bu kadar şöhret olup anti depresyon kullanmayan bir tek benim herhalde arkadaşlar".

Anti depresyona kah kah gülüp anti depresan diye düzeltme cinliğine girişmeye gerek yok, asıl söylenecek olan şey şu: Ekinci’nin kendisi, bizzat bir anti depresan yahu.

Çünkü dan dun konuşması, o acayip özgüveni, hiper iddialı söylemi fena halde eğlenceli.

Üstüne bir de popo sallıyor. Bu halk daha başka ne ister?

Bunca mutsuzluğa zanaks filan almak yerine bir doz Ekinci izlenebilir nitekim.

* BUSH SUİKASTİNİ İZLEMEYE AZ KALDI!

Bir-ikisi hariç (mesela Barda, mesela Beynelmilel) vasat altı yerli filmlerin salonları işgal ettiği (ki Türk Sineması patladı diyorlar, bu şekilde de patlamasın yani) malumunuz.

Bu vaziyetten sıkılanlar, ruhu yeniliklere aç olanlar sabırlı olsun.

Çünkü 15 Şubat’ta !f İstanbul başlıyor, yani 6. Uluslararası AFM Bağımsız Film Festivali.

Bir hafta sonra daha ayrıntılı yazacağım ama şimdiden festivalde gösterilecek bir filmden bir kuple bahsetmeli. O film, "Death Of A President (Başkanın Ölümü)".

Gabriel Range Chester’ın yönettiği film aslında hayali bir belgesel.

Hayal edilen şey ise dikkat çekici: Bush’un 2007’de bir suikaste kurban gitmesi ve bu suikastin ardından yaşananlar...

Suikast anı canlandırmalarla gösteriliyor, sonrasında konuyla ilgili yapılan hayali röportajlar veriliyor. Amerika’da kısıtlı sayıda salonda gösterilen filmin !f İstanbul’un en flaş filmi olacağına şüphe yok.

* BU DANA BAŞKA DANA

!f İstanbul demişken, en meşhur Erovizyon ikonlarından transseksüel şarkıcı Dana International festivalde yapılacak partilerden biri için İstanbul’a geliyormuş.

23 Şubat gecesi Harbiye’deki Love’da sahne alacak Dana Int., şov çıkışında Elmadağ civarına konuşlanan bizim Dana’ları görme şansına sahip olacak mı acaba?

Onları göremese bile en azından bir-iki gün kalıp Popstar Alaturka’da Bülent Hanım’ı izleyebilse ya da ikisi bir şekilde Cahide’de buluşturulsa... Hani hakikaten şık olur.

* "ŞEKERİM DÜNYA ÇOK ISINDI, BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL"

Küresel ısınma muhabbeti gece hayatına da sıçradı. Artık onun bunun dedikodusu değil, içkiler yudumlanırken "dünya nereye gidiyor" tartışması yapılıyor.

Çokça geyik ve alkol dozu epeyce yüksek tartışmalar tabii bunlar. Ama şu durum tespitiyle değişim özetlenebilir mi: Yılların klasik bar geyiği "memleket elden gidiyor" out, "dünya elden gidiyor, bu küresel ısınmayla ne olacak halimiz" geyiği fena halde in...

* MECBUR KALINIRSA KİM?

İşte günün anketi. İngiliz erkeklerinin mecbur kaldıklarında, yani ortalıkta kadın olmadığında birlikte olmayı tercih edecekleri adam David Beckham’mış ya. Peki bizde hangi isim olurdu acaba?

Köşeye bir anket formu mu konsa acep?

* DENİZ FASULYESİNİN MEVSİMİ DEĞİLMİŞ


Time Out’un "en yaratıcı yemek" ödülü MüzedeChanga’nın deniz fasulyesi ve Ayvalık favasına gitti ya, ben de "çok merak ettim, gidip tadacağım" diye yazmıştım.

Changa’nın sahipleri Tarık Bayazıt ve Savaş Ertunç’tan mail geldi. Meğer her iki yemek de mevsimselmiş. Ancak haziran-eylül ayları arasında mönüde yer alıyormuş.

Deniz fasulyesi ise Gümüldür civarında yetişen ve deniz börülcesine benzeyen bir bitkiymiş. Kılçıksız ve daha etli/sulu. O yazıdan sonra çok merak eden olmuştu, bunu da açıklığa kavuşturayım dedim bu vesileyle.
Yazarın Tüm Yazıları