Paylaş
Bonus olarak da iPad hediye etmiş hepsine.
Açıklamayı yapan derginin sözcüsü.
Yani özellikle yapılıyor bu açıklama. Oprah’nın ne kadar düşünceli, ne kadar cömert bir patron olduğunun altı çiziliyor.
Yoksa bu haber dergi içinde bir “kurumsal sevinç kaynağı” olarak kalacakken neden tüm dünyaya yayılsın?
Ama Oprah malum, daha önce çalışanlarını tatile de çıkarmıştı.
Bu da haber olmuştu.
İki seçenek var: Oprah gerçekten samimi bir patron ya da tam tersi; çalışanlarına yaptığı tüm bonusları PR malzemesi olarak kullanan bir cadı.
Bilemiyorum, bilsem de elime ne geçer heyhat!
Gel gör ki haberi okuyunca kendi yerli Oprah deneyimimi hatırladım.
Geçmiş zamana, 2001 yılına ışınlandım bir anda...
O dönem krizin tam ortasındayız. Her sektörde olduğu gibi medya sektöründe de ortalık toz duman.
Ve bir gün zırrr telefon...
Şu anda Akşam’ın eklerini yapan, o dönem Sabah’ta çalışan Özlem Akalan arıyor.
Diyor ki Özlem; “Yeni bir ek çıkarıyoruz, adama ihtiyaç var, çalışır mısın?”
Okey diyorum. Şimdiki The Sofa Otel’in yerinde o yıllarda Sabah’ın binası var, içeri dalıyorum.
Özlem yeni ekten bahsediyor. Meğer yeni ek, Sabah’ın haftalık olarak vereceği “Gülbence”ymiş. Gülben Ergen’in dergisi.
Malum, o yıllarda Hülya Avşar’la Gülben Ergen arasında kıyasıya bir rekabet var.
Ve Hülya’nın da yine aynı çatı altında aylık olarak yayınlanan Hülya’sı...
Dolayısıyla racon gereği Gülben’in de bir dergisi olması gerekiyor.
Oluyor da nitekim. Hızlı bir şekilde flaş, flaş, flaş Gülbence piyasaya çıkıyor.
Şu an kaç sayı çıktığını hatırlamıyorum ama üç ay çalıştıktan sonra başka bir işe zıplamış ve Gülbence’ye veda etmiştim, onu hatırlıyorum.
Şimdi merak edilen kısma gelelim!
Yerli Oprah olarak Gülben nasıl bir patrondu?
Dergisindeki çalışanlarla arası nasıldı? Ve bizlere hediyeler alır mıydı?
? Hayır, hiçbirimize Oprah gibi 10’ar bin dolarlık çek yazmadı Gülben.
Çünkü hem dergi çok başarılı olamadı hem de Sabah’ın o dönemdeki durumu parlak değildi....
Nitekim tüm çalışanlar topluca sefilleri oynuyorduk.
Kahve kartı dolu olanlara kem gözle bakılıyor, “bugün hangi tostu yesek acaba?” diye düşünülüyordu.
? Bana denk gelmedi ama, Gülben’in bazı çalışanların kahve kartlarını doldurduğu ve sandviç ısmarladığı da konuşulmuştur.
? Gülben’in sayı başına 7 bin doları peşin aldığı dedikodusunu duyduğumuz günü hatırlıyorum.
Acaba toplu halde Hülya’ya mı transfer olmalıydık?
En azından tenis turnuvasına filan katılırdık...
? Gülben’i iki ya da üç kez gördüm dergide.
Bir kez de tüm çalışanları yemeğe götürmüştü.
Bakınız, bonus yapmamış değil çalışanlarına.
? Gülben o dönem hem SMS hem de internette sıkça kullanılan gülücük işaretine kafayı takmıştı.
Dergide yazdığı her yazının sonuna bu işaretten koyuyordu. İtiraf diyorum, bana çocuksu geliyordu.
? Paramızı veren esas patron değildi belki Gülben.
Ama onun markası için dergi yapıyorduk ve tuhaf bir deneyimdi.
Tuhaftı; çünkü ne o bizim dünyamıza aitti ne de biz onun. Doğal olarak...
? Diğer yerli Oprah deneyimi yaşamış olanlar (Hülya, Seda ve İclal’in “Gülümse”sinde çalışmış olanlar) neler hissetti acaba?
Son günlerde dikkat çekenler
? OZAN DOĞULU... İlk albümü “130 bpm”de yer alan “Alain Delon” adlı şarkı çok sevildi. Sıla’nın söylediği, komik, eğlenceli, fıkırkeyf bir yaz hiti.
Tamam bu yaz hiti muhabbeti hepimizi baydı.
Ama “işte beklenen yaz hiti” demiyorum bakınız.
Güzel bir yaz hiti diyorum, fazladan anlam yüklemiyorum, sıcaktan hoşaf olmuş beyinlerinizi yormuyorum.
Ayrıca Ozan’ın albümündeki eski Tarkan hiti “Unutmamalı”nın yeni versiyonuna da dikkat çekiyorum.
O da çalmaya başladı bugünlerde her yerde.
? DADI HANİFE... Sibel Arna’nın tepki toplayan yazısı sayesinde gündeme gelen dadı Hanife’ye de bir köşe verilse durum eşitlenmiş olur mu?
O da anne Sibel hakkındaki düşüncelerini yazsa mesela?
O zaman herkes mesut olur mu? Bu kez de yazdıklarından dolayı Hanife’ye mi tepki yağar?
Gerçek demokrasi bu mudur?
Peki ya bu ülkenin erkek Hanife’leri yok mu?
Neredeler?
“Charles İş Başında” adlı bir zamanların o meşhur sit-com’una özenip dadılık yapmaya başlayan erkeklerin hepsi İngiltere’de
au-pair’lik yapmayı mı tercih etti?
Hâlâ kaçak olarak o ülkede mi yaşıyorlar?
Ya da Brighton’da yazlık aldılar ve sefa mı sürüyorlar?
Peki ya dadı Hanife bir dizi karakteri olarak televizyona taşınabilir mi?
Taşınırsa eğer başrolde Binnur Kaya oynar mı? Bu dizi hayata geçerse Sibel’e telif hakkı ödenmesi gerekiyor mu?
Vıdı vıdı bir sürü soru yani.
Beynime üşüştüler ve yanıtsız kaldılar.
? SÖZLÜK SAVAŞLARI...
Aynı mantık üzerinden ilerleyen, ama birbirinden farklıymış gibi görünen bir sürü sözlük var internette.
İnci Sözlük son zamanlarda adını en çok duyduklarımızdan. Ve en küfürlü olanı.
Hiçbiri önemli değil de, neden tutmuş bir örneğin benzerleri yapılıyor durmadan?
Neden yeni bir sözlük sitesi açmak yerine, daha başka daha taze daha yaratıcı bir iş çıkmıyor, onu anlamıyorum.
Dedim ve okkalı bir küfrü yedim sanırım...
Paylaş